Mahalle baskısı kavramını epeydir biliyoruz. Ama bir de 'mahalle refleksi' diye bir şey var galiba. Baksanıza aynı mahallenin adamları ve kadınları, hep aynı hedefe yükleniyor ve maksatlarına erişmek için akıllarına gelen her yolu deniyorlar.
Hepsinin ortak derdi, Recep Tayyip Erdoğan'ın işbaşından gitmesi… Daha doğrusu gönderilmesi!.. Milletimizle aralarında kan uyuşmazlığı olduğundan, bunu seçimle yapamayacaklarını biliyorlar...
Esas mesele ise -Allah (cc) korusun-, bir şekilde hedeflerine ulaşacak olurlarsa sonrasında ne yapacakları... Sonrasını düşünmedikleri için yıkmalarını talep edenlerin emirlerini bekleyeceklerdir herhalde…
Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere ülkemizi yöneten AK Parti kadroları 'Şeytan taşlamaktan salavat getirmeye vakit bulamayacak' durumda neredeyse. Bereket, gerek Şeytan taşlamayı ve gerekse salavat getirmeyi iyi bildiklerinden problem çıkmıyor.
2021'de, yani temel hakların artık tartışma konusu olmayacağı düşünülen bir zamandayız. Ama, CHP'li eski bir bakan çıkıp, başörtülü hakimler üzerinden partililerini bile kızdıran açıklamalar yapıyor.
28 Şubat günlerinde imiş gibi konuşan eski bakanın sözleri tartışılırken, aynı mahalle mensubu bir gazetecinin, Recep Tayyip Erdoğan'ın işbaşından gitmesi ile ilgili akıl almaz sözleri ortaya çıkıyor.
'Darbeye ihtimal vermediğini, çünkü bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet olmadığını' üzülerek belirten bu kişinin söyledikleri, 'ağzından yel alsın' dedirtecek cinsten.
"Tayyip Erdoğan'ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım. Büyük bir doğal afet, büyük bir deprem, başka bir doğal felaket. Ama en korkutucu olan Türkiye'nin bir askeri başarısızlık elde etmesi…" diyor, şom ağızlı…
Can Ataklı nam bu kişinin Recep Tayyip Erdoğan'ın gitmesi için bu türden yıkımlara razı hali, meselenin bam teli…
Yıkıcılara geçit yok!..
Derken, Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ'un "Adnan Menderes, 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir'de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi" sözleri geldi.
Malum mahallenin has mensubu olan İlker Başbuğ'un sözlerini yorumlarken, 'düğün değil bayram değil…' girişi ile başlamak gerek. 1943 doğumlu olup, 1960'ta Kara Harp Okulu talebesi olan Başbuğ'un, rahmetli Menderes erken seçim açıklasaydı 27 Mayıs'ın önlenebileceği şeklindeki sözünün herhangi bir önemi yok çünkü.
Seçimle baş edemedikleri DP'ye karşı 27 Mayıs'ı planlayanların, seçim kararı alınsaydı vaz geçebilecekleri iddiası, oldukça naif. Darbelerin ani karar verilen ve ani olarak vazgeçilebilen bir hadise olmadığını, İlker Başbuğ da bilir.
O tarihte erken seçim olsaydı CHP'nin kazanabileceği şeklindeki malum mahallenin kimle iş tuttuğunu da gösteren CIA kaynaklı tahmin, komik… O dönem ve sonrasında yaşananlar da, milletimizin desteğini kazanamayan CHP'nin hep seçim dışı yollar aramasının hikayesi…
Demokrasiyi DP ve rahmetli Menderes sayesinde tanıyan ve hakimiyetin tadına varan milletimiz, CHP'ye bundan sonra hiç geçit vermedi çünkü…
İçlerindeki problemlerle uğraşan muhalefetin erken seçim istermiş gibi yaptığı bir süreçte erken seçim tartışmaları, zaten anlamsız.
Siyasetçisi, gazetecisi ve eski askeri ile o mahallenin mensuplarına tavsiyemiz, hayal dünyasında dolaşmaktan vazgeçmeleri…
İktidara gelirlerse neler yapacakları üzerine düşünsünler öncelikle. Sonrasında da bunları milletimize anlatsınlar...
Milletimiz tek hedefi yıkmak olana geçit vermiyor, malum.