Kadir Mısıroğlu, Mehmed Şevket Eygi ve Haluk Dursun'dan sonra uzunca bir süredir rahatsızlıklarla boğuşan Şule Yüksel Şenler de Hakk'a yürüyenler kervanına katıldı.
Tıpkı Kadir Mısıroğlu, Mehmed Şevket Eygi ve Haluk Dursun gibi, Türkiye'nin normalleşme sürecinin en önemli isimlerinden birisiydi Şule Yüksel Şenler.
Bir dönem insanımızın çoğunluğunun razı olmadığı yasakları uygulayanların, toplumsal barışı da dinamitledikleri düşünülürse, bir kesimin başkaları üzerinde uyguladığı baskıların son bulması, normalleşme sürecinin en önemli gelişmelerinden birisidir.
Tesettür mücadelesinin bayraklaşan isimlerinden birisi olarak, sadece inananlara hizmet etmekle kalmamış, toplumsal barışın sağlanabilmesi açısından da unutulmaz faaliyetlere imza atmıştı Şule Yüksel Şenler.
Dolayısıyla vefat haberini verirken bile içlerindeki hıncı yansıtanların Şule hanıma yönelik husumetlerinin aslında toplumsal barışa yönelik olduğunun altını kuvvetlice çizmek gerek...
İnançlarının gereğini yerine getirmeye çalışanların azgın bir azınlık tarafından baskı altına alınması, yakın döneme kadar bu ülkenin başını ağrıtan en önemli problemlerden birisiydi. İnsanların akılları acıyan yerlerinde olduğu için, birilerince teşvik edilen yasaklar, ciddi huzursuzluklara sebebiyet veriyordu.
İnançlı kesime yönelik hakaretamiz ifadeler, işin sadece bir boyutuydu. Temel haklardan olan kılık kıyafet özgürlüğü de olmayan kanunları bahane olarak kullananların tasallutuna uğruyor ve örtünmeyi tercih eden kadınlarımız kelimenin tam manasıyla dışlanıyordu.
Evinde oturan ya da hizmetçilik benzeri işler yapan kadınlar için normal gördükleri 'tesettür'ü, okuyarak bir statüye ulaşabilecekler açısından kesinlikle anormal kabul eden zihniyetin karşısına çıkan ilk isimlerden birisiydi Şule Yüksel Şenler.
MUHTEŞEM CEVAP...
'Tesettürsüz olmayı' esas kabul eden ve topluma yönelik çeşitli baskılar organize eden zihniyete karşı, işin doğrusunun 'herkesin istediği gibi giyinmesi' olduğu teziyle başlayan mücadelede Şule Yüksel Şenler'in unutulmaz katkıları vardır.
Yazıları, kitapları, konferansları ile adeta bir fırtına gibi estiği 60'lı ve 70'li yıllarda, bu memleketin çocuklarına inançlarına uygun yaşamanın gereğini anlatmakla kalmayıp, bunun yollarını da uygulamaları ile gösterdi Şule Hanım.
Vefatı haberini verirken bile saygısız üsluplarını sürdürenlerin kullandığı 'şulebaş' tabiri, sonrasında türban adını vererek itibarsızlaştırmaya çalıştıkları başörtüsüne taktıkları ilk isimlerdendi.
Kadınlarının yüzde 70'ten fazlasının tesettüre riayet ettiği ülkemizde, kadın ve kızlarımızın inançlarının gereği olan kılık kıyafetlerini hemen her alanda özgürce taşıyabilmeleri mücadelesini verirken, yargılanmalar sıradandı Şule Hanım için.
Dönemin Cumhurbaşkanı Sunay'ın affını kabul etmemesi ise unutulmayacaklar arasındadır.
Şule Hanım'ın Huzur Sokağı isimli romanı, sadece genç kızların değil genç erkeklerin de kendilerine buldukları bir sığınak oldu adeta. Yüz binlerce kişi tarafından okunan ve 'Birleşen Yollar' ismiyle filmi de yapılan Huzur Sokağı, 70'li yıllarda bu toprakların çocuklarına sunulan aldatıcı alternatiflere karşı verilmiş 'yerli ve milli' muhteşem bir cevaptı.
Bir ömür boyu mücadelesini verdiği, inançlı kesimin değerleri ile toplumda var olabilmesi konusunda kavuşulan büyük kazanımlara şahit olmak, Şule Hanım'ın en büyük mutluluk kaynaklarından birisiydi muhakkak.
Şule ablamıza Cenab-ı Hakk'tan rahmet, ailesi, yakınları ve sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.