70'lerve 80'lerde militanlık yapıp, bağımsızlık nutukları attıktan sonra, 90'larda intibaha gelip(!), 'tekkurtuluşumuz var, o da ABD'yeeklemlenmek', yani teslim olmakdiyenleri görmüştük...
Gezi Olayları sonrası ve 17-25'ten önceki günlerde, uluslararasısistemin çok güçlü olduğunu veeğer boyun eğmez isek başımızınderde gireceğini, zaten derde girmeye başladığını dillendirenler türemişti.
Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durma kararlılığı rahatsızlık veriyordu anlaşıldığı kadarıyla.
15 Temmuz'u tezgahlayan sakat zihniyetin temelinde de, esas olarak Türkiye'yi güçlü olanın emrine uygunhale getirmek yani teslim etmekolduğunu artık biliyoruz. 15 Temmuz gecesi TRT'den okutulan korsan bildirinin ana mesajı, 'Türkiye'yi uluslararası sistemin söz dinleyen, uyumlu bir üyesi haline getirmek' idi, malum.
İdeolojik yaklaşımları ve aidiyetleri ne olursa olsun, devlet ve bağımsızlık konusunda bizler gibi düşünmeyen bu kesimde, 'aman başımız derde girmesin' düşüncesindekiler vardır muhakkak.
Ancak ağırlıklı olarak batının ve özelde ABD'nin çok güçlü olduğu,istediklerini mutlakayapabilecekleridolayısıyla onlarakesinlikle itaat edilmesigerektiği kanaatinde olanlarının az olduğu söylenemez.
Bu anlayışa sahip kişilerin kendiliklerinden mi yoksa ikna edilerek mi bu bakış açısına sahip oldukları, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu. Antiemperyalist söylemlerleyola çıkıp, sonunda emperyalizministediği noktaya gelmiş olmak, ciddi bir kırılma göstergesi çünkü.
Bu girizgah, dünkü yazıda bahsini ettiğimiz Cezayir asıllı Kamel Daoud meselesine tekrar dönmek için... İsmini Türkçe olarak Kamilolarak yazabilsek de, Daoud olansoy adını Davud mu yoksa David miyazacağımızı bilemediğimiz bu kişinin,yukarıda bizdeki örneklerini vermeyeçalıştığımız zihniyetin Cezayir versiyonuolduğunu söylemek gerek...
YAĞLI KEMİK...
Kamel Daoud'un, yakın zamanda FETÖ mensupları tarafından satın alındığı iddia edilen Huffington Post isimli sitedeki 'Erdoğan'a açık mektup' başlıklı yazısı, ilksatırından sonuna kadar, yalan veiftiralarla dolu...
Daoud'un, kucağına oturduğu batılıların verdiği Concourt Edebiyat Ödülü'nün hakkını verebilmek için epey uğraştığını, yazısından anlamak kolay.
Cezayir asıllı olmakla beraber, ülkesinin batılılara kayıtsız şartsızteslim olması gerektiğine inandığıanlaşılan Daoud'un yazdıklarından, Cezayir'i kan gölüne çevirenlere değil maruz kalanlara fatura etmeye teşne olduğu sırıtıyor.
Sadece yazının girişinde yer alan: "Biz daha önce ülkemize halifeliklerini dayatmak isteyenler yüzünden kan ve gözyaşı döktük" cümlesi bile, sömürücüleri temize çıkarmak istediğinin göstergesi.
1830 yılında ülkeyi işgal eden Fransızların, kendilerine has bir Cezayir oluşturmak için 1962'ye kadar yapıp ettikleri, Daoud'un literatüründe hiç yer almıyor mesela.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Setif'te Fransızların 45 bin kişiyi katlederek bastırdıkları özgürlük talepli gösteriler ve sonrasında 1945'ten 1962'dekibağımsızlığa kadar 1 milyonCezayirlinin hayatlarını kaybetmesi de bir şey ifade etmiyordur Davoud için.
Mektubunda: "Biz güçlü, bağımsız ve ecdadıyla gurur duyan bir ülke hayal ediyoruz" dese de, belli kibatılılara kul ve köle olan birCezayir hayal ediyor KamelDaoud. Aksi durumda kendisine atılan yağlı kemiklerden mahrum kalabilir çünkü...
Kendi ayakları üzerinde durma kararlılığındaki ülkemizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaretinden hoşlanmaması da, Cezayir'in de aynı kararlılığı göstermesi korkusundan olsa gerek...
Teslimiyetçiler Türkiye'de de Cezayir'de de aynı!.. Yani bunlar böyledir!..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.