Dünkü Amerikan medyası, Başkan Biden'ın 1915 olaylarını "soykırım olarak" niteleyeceği haberleriyle doluydu. Geçtiğimiz haftalarda da 38 Kongre üyesi Biden'a bu yönde çağrı yapan bir mektup göndermişti. Türkiye'nin F-35 programından resmen çıkarılmasından sonra Biden'ın bir de 24 Nisan Cumartesi günü sözde "soykırım" kelimesini kullanması, Ankara-Washington ilişkilerinin zaten düşük olan seyrine yeni bir gerilim getirecek.
Biden'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile henüz telefon görüşmesi yapmamış olması, ikili ilişkilerin seyrinin nereye gideceğine dair bir bekleme havası getirdi. Kongre'den gelen Türkiye karşıtı seslere rağmen Washington'ın Türkiye politikasının uzun vadeli stratejik değerlendirmelere göre şekillenmesi umuluyor(du).
Olası "soykırım" suçlamasının kötü bir başlangıç olacağı çok açık.
1946'da soykırımın tanımı yapılmışken bu suçlamayı I. Dünya Savaşı'nda yaşanan acı olaylara uygulamanın getireceği bir katkı yok. Bu suçlamanın Türk kamuoyunun ortak bir şekilde tepki verdiği milli bir mesele olduğu herkesin malumu. Nitekim CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, dış politika gerilimlerinde sık yapmadığı bir şekilde ABD yönetimine seslendi: "Dost ve müttefik iki ülkenin stratejik ilişkilerine zarar vermeyecek şekilde sorumlu ve sağduyulu davranmaya ve Güney Kafkasya'ya barış getirecek adımları desteklemeye davet ediyorum."
Kılıçdaroğlu'nun daveti kuşkusuz bir yönüyle Türk siyasetinin ve halkının 1915 olayları hakkındaki hassasiyetini gösteriyor. Diğer yönüyle de Biden'ın "soykırım" kelimesini kullanması durumunda iç siyasetimize yansımalarına hazırlık mahiyetinde.
***
Çin ve Rusya'yı çifte sınırlandırma işaretleri veren ABD'nin Türkiye ile ilişkileri daha da bozacak bir başlangıç yapması makul bir tercih değil. Ankara ve Washington'un gündeminde Afganistan meselesinde işbirliği ve NATO'nun güçlendirilmesi gibi ortak çıkarlar var. Ukrayna geriliminde Ankara hayli aktif ve Batılı müttefikleriyle benzer konumda. Suriye'den Libya, Dağlık Karabağ ve Donbas'a kadar kriz bölgelerinde etkili olan Ankara ile çalışmayı değil de gerilimi seçmek rasyonel bir karar değil. Bakalım Washington'da aklıselim galip gelir de Biden, önceki başkanlar gibi seçim sözünü bir kenara koyarak "soykırım" yerine başka bir kelime mi kullanır? Yoksa diplerde seyreden ikili ilişkiye yeni bir darbe mi vurur?
Türk milletini toptan rahatsız edecek bu kadar kötü bir başlangıcın anlamsızlığı ortada. Biden'ın "soykırım" kelimesini kullanmasına Ankara, sert bir misillemede bulunacaktır.
Erdoğan parantezinde yaşayan muhalefet
AK Parti iktidarının 19 yılda Türkiye'ye
getirdiği dönüşümü destekleyenler için
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir misyonun,
davanın lideridir. Uzun ve mücadele dolu
iktidarı döneminde partisinden ayrılanlar
olsa da seçmen, Erdoğan'ın liderliğinden
şüpheye hiç düşmedi.
15 Temmuz gecesi Erdoğan'ın çağrısıyla milyonların meydanlara
inmesinin sebebi, lidere olan bu güçlü
güvendi. Elbette muhalefetin en büyük
hedefi, Erdoğan'ı 2023 seçimlerinde yenmek. Ancak
"tek adam rejimi" sloganı ile CHP muhalefeti öylesine radikal bir dile ve duyguya savruldu ki, Erdoğan'ı eleştirmek için söyleyecek yeni söz bulamıyorlar.
CHP'liler yalan kampanyalarına hız verirken darbe imalarından ve irtica suçlamalarında vazgeçemiyorlar. 104 emekli amiralin "irtica" suçlaması, CHP Grup Başkanvekili Altay'ın Erdoğan'ı "Menderes'in sonu" ile dolaylı şekilde tehdit etmesi ya da 128 milyar dolar suçlaması yapayım derken CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu'nun
Aylan bebek sömürüsü yapması buna son örnekler. CHP kendisine kaybettirecek bildik "irtica ve darbe ile tehdit" söylemlerinden çıkamıyor. Sebebi de kimi zaman kendi mahallelerindekileri bile linç eden seküler öfkeleri. Öfkenin ana muhatabı kuşkusuz Erdoğan ve ona duyulan güven. Muhalefet negatif siyaset ve öfke ile hareket ettikçe Erdoğan parantezinde debelenmeye devam edecek.