PKK'nın Gara'da 13 rehineyi katletmesine verilen siyasi tepkiler terörle mücadelemizin ne denli zorlu olduğunu yeniden gözler önüne serdi. Muhalefet partilerinin, elleri bağlı insanlarımızı başlarına kurşun sıkarak öldüren terör örgütünü yaygın bir şekilde telin eden bir seferberliğe katılmak yerine alelacele operasyon "sorumlusuarama" telaşına düşmesi hayli üzücü. Son altı yılda PKK, DEAŞ ve FETÖ gibi dünyanın en etkili terör örgütlerinin hepsiyle aynı anda mücadele eden Türkiye'de siyasi partilerin ve temsilcilerinin daha aklıselim tepkiler vermesi beklenirdi.
Sözgelimi, rehineler PKK'nın "uçak bombardımanı sırasındaöldüler" yalanı bu kadar kolay satın alınmamalıydı. Bu yalanı seslendirenler bir daha PKK dili ile konuşamayacak cevaplar almalıydı. Terörle mücadele iktidar ve muhalefetiyle tüm siyasetin ortaklaştığı bir milli menfaat meselesidir. Bu politikanın demokratik sorgulamasıyla teröre karşı zafiyet oluşturan söylemler arasında kalın olması gereken bir çizgi var. Bu çizginin Türkiye kadar inceldiği ve hatta sık sık aşıldığı bir ülke bilmiyorum. Bunun temel sebebi 40 yıla yakın bir süredir PKK ile mücadelenin bitirilememesidir.
Bazı yorumcular terörün bitirilememesini sadece iktidarların politikalarına bağlayarak açıklayıverirler. Bu kolaycılık güncel siyasi hesaplarla yapıldığında ortaya hayli çirkin bir görüntü çıkıyor. Siyasetin demokrasinin alanını daraltacak kadar güvenlikleştirilmemesi için terörle mücadelenin istismar edilmemesi gerekir. 19 yıllık iktidarı sırasında AK Parti, 2 çözüm süreci dahil, PKK terörüyle mücadele için her yolu denedi. Peki neden PKK ile mücadelemiz bu kadar zorlu? Geç milliyetçiliğe dayalı, ayrılıkçı PKK terörü, 1984'ten başlatsak bile, 37 yıldır neden hâlâ canlarımızı almaya devam ediyor? IRA ve ETA örneklerinde görüldüğü üzere etnik milliyetçiliğe dayalı terör örgütlerini bitirmek için dört şartı bir arada sağlamak lazım.
1- Siyasetin ve kamuoyunun şiddet karşısında birleşmesi.
2- Terörle arasına mesafe koyan parti siyasetine imkân verilmesi.
3- Komşu ülkelerde terör örgütünün zemin bulamaması.
4- Belli başlı küresel güçlerin teröre destek vermemesi.
PKK ile mücadelemizde ne yazık ki bu dört şartı bir arada hiç sağlayamadık. Ne 1990'larda, ne 2000'lerde, ne de bugün. Evet, demokratik siyasetin sıklıkla dışına çıkmalarına rağmen HDP çizgisindeki partilerin Meclis'te olmasını temin ettik. Bir dizi reform ile Kürtlerin kimlikle ilgili taleplerini hayata geçirdik. Ancak komşumuz iki ülke, ABD işgali ile Irak'ın, Esed'in zulmü ile Suriye'nin başarısız devletlere dönmesi PKK'nın varlığına zemin teşkil ediyor. Irak ve Suriye terör örgütünün güçlenmesine müsait olduğu için her iki ülkede operasyonlar yapmak, güvenli bölgeler ve üsler kurmak zorunda kaldık. Yine müttefik bildiklerimiz dolaylı ve doğrudan PKK'ya destek veriyor.
Türkiye içerisinde PKK'nın bitirilmesi yeterli değil. Bu örgütün Irak ve Suriye'nin kuzeyinde on binlerce militanı besleyerek ABD ya da Rusya gözetiminde "özerklik" peşinde koşabilmesi Türkiye Cumhuriyeti olarak en büyük sorunumuzdur. Bugün Türkiye'nin terörle mücadele politikasını eleştiren muhalefet ne önermektedir? PKK'nın Irak ve Suriye'de özerk bölge ya da devletçik kurma hamlelerine göz mü yumulmalı? "Şiddetinyaratıcı gücünden" bahsedenlerin demokrasiyi çökertmesine müsaade mi edilmeli? "Her iki taraf da silah bıraksın"ne demek? ABD'nin desteğinialan PKK neden silah bıraksın? Bugün bıraktım dese Irak ve Suriye'deki varlığının yarın daha büyük tehlike olacağı açık değil mi? Rehinelerin sorumluluğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yüklemek ancak PKK'yı sevindirir. CHP bu yaklaşımı ile HDP üzerinde demokratik baskı oluşturamaz. Terörle mücadelede ince çizgiyi aşmak terör propagandasına yarar. Ülkemize ve demokrasimize onulmaz zararlar verir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.