Terör örgütü PKK'nın, kaçırdığı 13 vatandaşımızı Gara'daki mağaraya yapılan operasyon sırasında katletmesi sebebiyle derin üzüntü içindeyiz. Milletimize ve ailelerine başsağlığı diliyorum. 3 askerimizin de şehit olduğu operasyon, PKK'nın ne denli kanlı bir örgüt olduğunu bir defa daha göstermekle kalmadı, aynı zamanda terörü lanetlemede içerde ve dışarda sergilenen ikiyüzlülüğün artık yeter noktasını bile geçtiğini netleştirdi. Terörü kınarken PKK'nın adını anamayan muhalefet partilerine, Batı medyasınınkatilleri "gerilla, militan,Kürt asiler, ayrılıkçı Kürtgrup" şeklinde tanımlamasına ve ABD Dışişleri Sözcüsü'nün katliamı "teyit edilmesi şartıylakınamasına" milletçe sabretmekte zorlanıyoruz. Türkiye'nin 40 yıldır mücadele ettiği ve Batılı müttefiklerinin de güya "terör örgütü" olarak gördüğü PKK'nın Suriye kolu YPG'yi, DEAŞ ile savaştıkları için "kahraman" ilan etme sahtekârlıklarına dayanamıyorduk. Şimdi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın açıklamasına inanmayarak PKK'nın vatandaşlarımızı katletmesini kınamaya "kayıt" düşmeleri hayli can sıkıcı oldu. Terörle mücadelede birinci kural "senin, benim teröristim ayrımı" yapmamaktır. DEAŞ neyse, PKK-YPG ve FETÖ de odur.
Erdoğan, neden Biden'aseslendi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü konuşmasında ABD Başkanı'na "Sayın Biden, lütfen sen de bunları iyi tanı" diyerek PKK'nın önceki sivil katliamlarını anlattı. Tebrik mesajları dışında Erdoğan'ın Biden'a ilk çağrısının PKK ve ayrıca FETÖ konusunda olması bir tesadüf olamaz. Biden yönetiminde YPG'ye sempati besleyen isimlerin yer alması Ankara'daki kaygıları besliyor. İkili ilişkilerdeki S-400,yaptırımlar, Halkbank davasıve F-35 gibi sorunları yeni yönetimin iddialı bir YPG politikası ile kötüleştirmesi istenmiyor. Zira PKK-YPG ile mücadeledeki kararlılık Ankara'da her türlü güvenlik ve dış politika konularının başında geliyor. Bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Erdoğan ve Biden arasında bir süre sonra gerçekleşmesi beklenen ilk telefon konuşması kritik önemde. İki tarafın diplomatlarının konuşma içeriğine dair iyi bir hazırlık yapması gerekir. Biden'ın dünya liderleri ile telefon konuşmalarında açık sözlü olduğu söyleniyor. Erdoğan'ın da lafı dolandırmadan muhatabı ile sorunlu alanları doğrudan konuştuğunu cümle âlem biliyor. İki lider arasında DEAŞ ve PKK dahil terör ile mücadelede ortak bir anlayış olması çok sayıda gerilim alanının yönetilebilmesine katkı sağlar. Demokrasi gündeminin ilk maddesi, sivilleri katleden terörist örgütlerle mücadele olmalıdır. Bir yol kazası ise zaten hayli çetrefilli bir ilişkiyi baştan sıkıntıya sokabilir.
Bölgedeki PKKhareketliliği
Pençe operasyonları, Sincar'ın temizlenmesine dair Irak ile varılan uzlaşma ve Gara operasyonu, Ankara'nın Irak-Suriye hattında PKK-YPG'ye yönelik yeni bir hareketlilik dönemine girdiğini gösteriyor. Erdoğan'ın "Artık hiçbir ülke, hiçbir kuruluş, yapı veya kişi, Türkiye'nin Irak ve Suriye harekâtlarını sorgulayamaz, eleştiremez ve karşı duruş sergileyemez. Çünkü bu katliamı yapanlar, güçlerini ve cesaretlerini kör bir Türkiye düşmanlarına destek verenlerden almaktadır" cümlesi önemliydi. Ankara, Kandil ile Sincarve Sincar ile Suriye'dekiYPG kontrolündeki bölgelerinirtibatını kesmekte ısrarcı. Irak'ta üsler kurarak Suriye'ye uzanan PKK koridorunu tümüyle parçalamaya ve parçalanan kısımları da tasfiye etmeye çalışıyor. Kış ayları olmasına bakmaksızın Türkiye, terör örgütü PKK ile mücadelede hız kesmiyor ancak karşı tarafta da bir hareketlilik var. 1- Suriye'nin kuzeyindeki güvenli bölgelere PKK-YPG saldırılarında ciddi artış var. 2- DEAŞ'ın yeniden canlandığı ve Türkiye'den lojistik sağladığı iddiası Batı medyasında işleniyor. 3- Türkiye'nin Irak'taki operasyonlarına karşı çıkan İran destekli Haşdi Şabi milisleri de hareketli. El Nuceba Hareketi milisleri Türkiye'nin olası operasyonuna karşı "işgalcilerin kaderinden ders çıkarma" tehdidinde bulundu. 4- Rusya'nın teşvikiyle Esed rejimi SDG ile müzakerelerde mesafe alıyor. Bütün bunları Biden yönetiminin Suriye ve YPG politikasını bekleyen aktörlerin saha hazırlığı olarak okuyabiliriz.
te taraftan Gara katliamının içeride HDP'ye yönelik daha güçlü bir demokratik baskı oluşturması kaçınılmaz görünüyor. Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarını "Kürt sorununun barışçıl çözümünden uzaklaşmak" olarak nitelemek tam bir gaflet ve hıyanet hali. Olması gereken HDP'nin, gönüllü ya da gönülsüz, PKK esaretinden kurtarılmasıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.