İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği Şeb-i Arus töreni siyasetin gündeminden düşmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki günkü grup toplantısında
"Kuran-ı Kerim'i ve ezanı Türkçe okutma benzeri bir garabetin" Mevlevi Mukabelesi adı altında sahnelenmesini
"1940'ların faşist uygulamalarına geri dönüş" olarak niteledi. Mevleviliğin kurallarına aykırı bu uygulama Tek Parti dönemindeki
"ibadette reform" adı altında
"ibadetin Türkçeleştirilmesi" arayışını hatırlara getirdi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'ndan henüz değerlendirme gelmezken CHP yanlısı laikçi medya ve gazetecilerin uygulamayı hararetle savunması dikkatlerden kaçmadı. İlginçtir, yine başka bir CHP'li belediyenin, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin İslam karşıtı Charlie Hebdo karikatüristini festivale davet etmesi şu soruyu sorduruyor:
"CHP son yıllardaki milletin İslami taleplerine muvafık davranma ve sağa yanaşma politikasını belediyeler eliyle değiştiriyor mu?"
***
Partinin resmi politikasında değişiklik olduğu görüşünde değilim. Kılıçdaroğlu, geçmişte CHP'nin başörtüsü yasağına verdiği desteğin doğru olmadığını söyleyerek laikçi kesimin kutuplaştırıcı din söylemini terk etmişti. Bu sebeple Ayasofya'nın yeniden ibadete açılmasına da ses çıkar(a) mamıştı. Ancak belediyelerdeki uygulamalar CHP laikçi elitinin siyaseten üstünü örttüğü
"milli din" hülyasının çok canlı olduğunu açığa çıkardı. Oy alma kaygısıyla geri plana çekilen laikçi/baskıcı hesapların kapanmadığını gösterdi. Çok partili hayata geçtikten bu yana tek başına iktidar olamayan CHP'nin son yıllardaki aksi söylemine rağmen, jakoben ve laikçi genetiğinin hâlâ dipdiri olduğu endişesini güçlendirdi. İslami taleplerin ve yaşamın kamusallaşmasına itirazının derinlerde saklandığı duygusunu pekiştirdi. Kılıçdaroğlu'nun dindarlara şirin görünmek için söylediklerinin CHP'de bir dönüşüm sonucu ortaya çıkmadığı anlaşıldı. Görülen o ki, CHP,
"din terakkiye engeldir" şeklindeki pozitivist görüşle yeterli ölçüde hesaplaşmamış. Sadece mesele baskılanmış. Belediyelerin genel merkez kontrolünden kaçan uygulamaları ise gerçek bir yüzleşmenin CHP için ne kadar elzem olduğuna işaret ediyor.
***
Bu algıyı besleyen bir diğer olgu, CHP'nin Avrupa'daki İslam karşıtı cereyana yüksek sesle karşı çıkmaması. Sözgelimi Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un
"İslam'ın krizde olduğu ve reforme edilmesi gerektiği" yönündeki açıklamaları CHP'den gerekli eleştiriyi almıyor. İslam'ın bazı
"sert" hükümlerini tasfiye ederek
"Fransız İslam'ı" üretme politikası sorun olarak görülmüyor. Fransız jakoben laikliğini Türkiye'ye dayatan, on sekiz yıl
"Türkçe ezan" baskısı yapan bir parti olarak CHP'nin bugün Macron ile aynı yerde buluşması bizi şaşırtır mı? Elbette hayır. Ancak sorun şu: Türkiye, kendisine giydirilen jakoben laiklik anlayışını çoktan terk etti. Demokrasinin gelmesiyle
"dinde reform" vesayetini tasfiye etti. Yine de CHP bu tartışmaya girmek istiyorsa kendi içindeki çelişkiyi çözmeli. CHP'liler İslam ve dini yaşam hakkındaki görüşlerini kamusallaştırarak netleştirmeli. Aksi durumda baskıladıkları
"laikçi önyargılar" bir fırsatını bulup su üstüne çıkıyor. Kamuoyu da CHP ve Kılıçdaroğlu'nun aslında takiye mi yaptığını sorguluyor. İktidara gelmeleri durumundan yapacaklarından endişe ediyor.