ABD ve İran arasındaki tansiyon şimdilik düşerken Libya ve İdlib "ateşkes" gündemiyle öne çıkıyor. Her iki ateşkes de Başkan Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in 8 Ocak'taki Türk Akımı açılış töreni öncesindeki görüşmesine dayanıyor. İdlib çatışmasızlık bölgesinde son iki ayda artan Rus-İran destekli Esad saldırıları üç yüz bin civarındaki sivili Türkiye sınırına getirmişti.
Erdoğan ve Putin'in İstanbul Zirvesi sonrası yapılan açıklamada "17 Eylül 2018ve 22 Ekim 2019tarihli muhtıralarıntüm unsurlarıylahayata geçirilmesininönemi" vurgulandı.
12 Ocak itibariyle de İdlib'de resmen ateşkes başladı. İdlib'de ateşkesin uzun süreli korunmasının ne kadar zor olduğunu artık biliyoruz. Ancak son Esad saldırılarında İran destekli Şii milislerin etkin rol oynadığı hatırlanırsa Süleymani suikastı ile yükselen ABD-İran geriliminin de İdlib'in, en azından bir süre daha, rahatlamasına etki ettiği anlaşılıyor. Esad'ın amacının adım adım İdlib'i ele geçirmek olduğu unutulmamalı.
Arabulucu rol
Yine İstanbul Zirvesi'nde Erdoğan vePutin, ABD-İran gerilimi konusunda da taraflaraitidal, sağduyu ve diplomasiye öncelikverme çağrısında bulundu. Bu çağrı, Ankarave Moskova'nın Irak başta olmak üzereOrtadoğu'daki krizlerde işbirliği yapma eğiliminingüçlendiğini gösteriyor. Bu eğiliminson örneği iki liderin kapsamlı bir siyasi sürecibaşlatmak için Libya'da "ateşkes" çağrısıyapmasıydı. Türkiye ve Rusya, "arabulucular"olarak taraflara ateşkes tarihini 12 Ocakgünü saat 00.00'ı önerdi. Ulusal MutabakatHükümeti (UMH) ateşkesi kabul ederken darbeciHafter öneriyi reddederek Trablus veMisrata'ya daha şiddetli saldırmaya başladı.
Hafter'in amacı Berlin'deki müzakere masasına Trablus'u ele geçirerek gitmek. Rus Wagner şirketinin paralı askerleri ile ilerleyen Hafter'in Putin'in ateşkes çağrısına 'hayır' demesi çok zor. Moskova çağrısında samimiyse Hafter, 12 Ocak'a kadar tüm gücüyle saldırır, sonra ateşkese uymayı tercih eder.
Ateşkes kırılgan olmamalı
Önümüzdeki iki gün Trablus ve Misrataiçin çok kritik. Ateşkesin "kırılgan" olma ihtimaligöz önünde bulundurulmalı. Daha önceiki kez ateşkesi bozan Hafter, Moskova tarafındanetkili şekilde uyarılmalı. Türkiye veRusya'nın rekabete dayalı ilginç bir işbirliğipratiği var. Suriye'de bunu Astana süreciile deneyimliyoruz. Şimdi de Libya öneçıkıyor. Libya'da askeri çözüm olamayacağınıgören Ankara ve Moskova, Berlin sürecinegitmeden iki liderin çerçeve uzlaşısınıniçini dolduracak. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu,Savunma Bakanı Akar ve MİT MüsteşarıFidan, pazartesi günü Moskova'ya gidiyor.
Son karar her zaman olduğu gibi Erdoğan ve Putin görüşmesine kalır. Hafter'i desteklese de Moskova'nın Ankara ile birlikte arabuluculuğu üstlenmesi bizim açımızdan diplomatik bir başarıdır. Moskova'nın yeni yaklaşımının Mısır, BAE, Yunanistan ve Fransa'nın hoşuna gitmeyeceği açık.
Avrupa tutuştu, ABD beklemede
Ankara ve Moskova'nın Libya krizindearabulucu olarak devreye girmesi Avrupabaşkentlerini de hareketlendirdi. Libya masasındakenarda kalmak istemiyorlar. İtalyaBaşbakanı Conte pazartesi Ankara'ya geliyor.
Almanya Şansölyesi Merkel hem Putin hem de Erdoğan ile görüşecek. Ankara ve Moskova, Libya'da sadece diplomatik olarak öne çıkmıyor. Sahada da askeri varlık gösteriyorlar.
Bu yüzden Avrupa ülkeleri, burunlarının dibindeki Libya'da inisiyatifi Türkiye ve Rusya'ya kaybetme endişesi içinde. Aslında İtalya ve Almanya'nın diplomatik çabaları doğru hamleler. Libya iç savaşı, terörizm, insan kaçakçılığı ve mülteciler olarak Avrupa'nın yanı başında. Suriye'den sonra Libya'da da Avrupa geri kalırsa Türkiye ve Rusya'nın nüfuzu genişler. İtalya, Almanya ve hatta ABD'nin UMH'yi de koruyacak şekilde devreye girmesi siyasi çözüme katkı verir. Bugün Ankara ile işbirliği için geç kalan Batı başkentleri, yarın Libya'daki Türk-Rus işbirliğinden şikayet etmekle yetinebilirler.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.