Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanları dün görevden alınarak yerlerine kayyum atandı. Gerekçe, haklarında
"silahlı terör örgütü kurma ve yönetme," ve
"terör örgütü propagandası yapma" suçlarından yürütülen çok sayıda soruşturma ve kovuşturmanın olması.
"Geçici bir tedbir" olarak görevden uzaklaştırılan üç isme yöneltilen suçlamalar, PKK terör örgütü ile aralarına mesafe koymadıklarına işaret etmekte:
Eşbaşkanlık uygulamasıyla belediyeleri ülkenin bütününden farklı bir idari yapıya dönüştürmeye çalıştıkları,
Terör örgütü ile iltisak, irtibat ve aidiyetleri nedeniyle görevine son verilen eski belediye çalışanlarını tekrar çalıştırmaları,
HDP listelerinden belediye meclis üyesi seçilen ancak kamu görevinden ihraç edildiği için mazbataları verilmeyen kişilerin, sanki görevdelermiş gibi belediyelerde fiili olarak görev yapmaları,
Şehit yakınlarını işten çıkarmaları, terörist cenazelerine katılmaları,
Cadde, sokak veya parklara terör örgütü mensuplarının isimlerinin verilmesi ve örgüt marşı esnasında saygı duruşu yapmaları.
***
"PKK ile ilişkiler" gerekçesiyle belediyelere kayyum atanması yeni bir uygulama değil. 31 Mart 2019 seçimleri öncesi kayyum atanan belediye sayısı 93'ü bulmuştu.
2016'da başlayan bu uygulama PKK'nın belediyelerden militan, lojistik ve finans sağlamasını engellemeye matuf. Yani, bölge halkını terör örgütünün tasallutundan koruma amacıyla yürütülen terörle mücadelenin bir parçası.
Demokratik bir devletin vatandaşlarının güvenliğini sağlama çabası.
Bekleneceği üzere, görevden almaları muhalefet
"seçilmişlere siyasi darbe", "demokrasi dışı, faşizan" uygulama söylemleri ile karşıladı. Seçimlerden henüz
"dört ay geçtiği" ve
"aynı şeyin Ankara, İstanbul ve İzmir için de" yapılabileceği söylendi. Anlaşılan bu defa hükümet, PKK ile ilişkileri görür görmez bekletmeden hemen harekete geçti. Ve diğer HDP'li belediyelere terörle aralarına mesafe koymaları yönünde güçlü bir mesaj verdi. PKK'ya militan, lojistik ya da finans desteğinin verilmesini engellemek, HDP ile ittifak sonucu kazanan CHP'li büyükşehir belediye başkanlarının da demokratik sorumlulukları arasında.
***
"Seçilmişler" ve
"demokrasi" tartışmasına gelince, meseleyi doğru yerinden tutmak zorundayız. Elbette temsil, demokrasinin vazgeçilemez ögesi. Ancak bunun
"etnik terör- le mücadeleyi" aksatması kabul edilemez. Zira Kürt seçmenleri temsil iddiasındaki HDP, ne yazık ki terörle arasına mesafe koyma konusunda çok kötü bir performansa sahip. Özellikle 2015'te PKK'nın yeniden teröre başlamasına HDP'li siyasetçilerin verdiği tepki, demokratik bir devletin tahammül sınırlarının dışındaydı.
Şiddet övüldü ve meşrulaştırılmaya çalışıldı.
Bu sebeple güneydoğunun il ve ilçelerinde hendeklerin kazıldığı dönemde bazı HDP'li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırıldı, bazı belediyelere de kayyum atandı.
Şimdi bu son kararla, devletin terörle mücadeledeki kararlılığı yeniden vurgulandı.
***
Türk demokrasisini
"etnik terörle mücadelesinde demokrasi dışına çıkmakla" eleştirmek moda yaklaşım. Önümüzdeki günlerde
Batı medyası da muhalefet de bir yığın
"demokrasi" eleştirisi yapacak. Mangalda
kül bırakılmayacak... HDP vakasına bu tür
klişe ve ezber cümlelerle yaklaşmak demokrasimize
hiçbir şey katmaz. Dahası, HDP gibi
milliyetçilik ile teröre destek sınırlarında dolaşan
aktörlerin normalleşmesine, sisteme entegre
olmasına engel olur. İspanya dahil etnik
terörle mücadelenin örnekleriyle kıyaslandığında,
zannedilenin aksine Türkiye'nin etnik farklılıkların
temsiline geniş yer açtığını görüyoruz.
Hem de HDP çizgisinin sürekli demokratik sınırları aşmasına rağmen... Irak ve Suriye'de PKK'nın dış aktörlerin desteğiyle bu denli tehdit oluşturmasına rağmen... O halde, CHP ve İP'ye düşen, iktidarı suçlayarak HDP'nin sorunlu uygulamalarını cesaretlendirmek değil.
Aksine, HDP'nin terörle arasına mesafe koyması için elini taşın altına koymaları.