Başarılı siyasetçinin iki tiplemesi olduğunu düşünüyorum.
Siyasetçi ya değişim trendine şekil verir ya da trendin dalgasının üstüne biner.
Aslında siyasi hayatımızda ilkinden çok az varken ikincisine çok örnek verilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bitmek tükenmek bilmeyen mücadele azmiyle kuşkusuz ilk türden bir siyasetçi.
Mevcudu yakından takip etse de kesinlikle kendisini konjonktüre teslim etmiyor.
Aksine sıklıkla siyasetin akışını değiştirmeyi tercih ediyor.
Milli Görüş'ten ayrışarak yeni bir parti kurması bir yana sadece AK Parti iktidarı döneminde bile defalarca gidişata oyunu değiştirecek şekilde müdahale etti.
Bence en önemlileri, 2007 Cumhurbaşkanlığı krizinde, 17-25 Aralık yargı darbe girişimi karşısında, 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arasındaki kaosta ve 15 Temmuz 2016 gecesinde aldığı kararlardı.
***
Bu kararlarla gerektiğinde Kemalist vesayetle, gerektiğinde FETÖ ile mücadele verme cesaretini gösterdi.
Gerekse işbirliği içerisinde olduğu aktörleri kaybetmeyi göze aldı.
Yine, Çözüm Süreci'ni başlattığı gibi, PKK yeniden teröre başvurduğunda, bitirmeyi de bildi.
Mevcut parlamenter sistemin çalışmadığını gördüğünde başkanlık sistemine geçme iradesini gösterebildi.
Hatta kendi iktidarını sona erdirebilecek çok bilinmeyenli parametreleri harekete geçirme riskini üstlendi.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin siyasi hayatımızı dönüştüren en kritik süreç olduğu aşikar.
Sadece yüzde 50+1 hedefi bile siyasetin bloklaşması ve aktörlerin kaderi açısından yeni belirsizlikler ve riskleri barındırıyor.
Şurası net: Parti siyasetieskisi gibi olmayacak.
Seçim ittifakları, ideolojik bloklaşma ve adayların profili bağlamında liderlik tiplerini daha çok konuşuyor olacağız.
***
16 Nisan referandumu sonrasında Erdoğan'ın yaptığı iki kritikhamleyi siyasetin çizgisini değiştiren müdahaleler olarak önemsiyorum.
Her ikisi de sadece 2019 seçimlerini değil önümüzdeki onlu yılları belirleyecek kararlar. İlki, Suriye'de YPG ile sınır ötesi mücadeleye başlanması.
Hedef, Irak'a kadar sınırdaki terör koridorunu temizlemek.
Erdoğan, "yaz sıcak geçecek" diyerek bunun kısa-orta vadede peşi bırakılamayacak bir strateji olduğunu ilan etti. Zeytin DalıHarekâtı'nıTürkiye'dekiSuriyelilerin ülkesinedönmesi gibihassas bir hususabağlayarak meşrulaştırmasıise etkilibir söylem üretti.
Hem mültecilere karşı provoke edilebilecek hissiyatı kontrol altına aldı.
Hem de bunu YPG ile mücadelede bir motivasyon unsuruna çevirdi. İkinci kritik hamle ise seçim ittifakları düzenlemesi.
Erdoğan, "cumhur ittifakını" kurarak 2019 seçimlerinde kendisine büyük bir avantaj sağladı.
Seçimlerden 20 ay önce ilan edilen bu ittifak hem içeride siyasi istikrarı pekiştirdi.
Hem de Batı başkentleri ile müzakerede de Erdoğan'ın elini güçlendirdi.
Batı başkentlerinde Erdoğan ile çalışma noktasında tereddüt duyanlara 2019 seçimleri sonrasında da Erdoğan'ın iktidarda olacağı beklentisini kuvvetlendirecek bir mesaj gönderdi.
Ve dolayısıyla dış politika kararlarında otonom davranabilme imkanını genişletti.
Hatırlayalım, 16 Nisan referandumunda "evet" oylarının 51.4'te kalması Batı başkentlerinde Erdoğan'dan kurtulmak isteyenlere kampanyalarına devam etme motivasyonu sağlamıştı.
Yani, Erdoğan ile çalışma mecburiyetlerini erteleme imkanları olduğunu düşündürmüştü.
CHP'nin referandumun sonucunu gayri meşru göstermeye çabalaması da bu düşünceye katkı vermişti.
Halbuki Erdoğan şimdi, Zeytin Dalı Harekâtı ve seçim ittifakları hamleleriyle 2019 seçimlerine giden dönemde önünü temizlemiş oldu.
Muhalefetin birkaç adım önünde gidecek konjonktürü kendisi oluşturdu.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.