Washington'dan YPG'yi orduya çevirme konusunda gelen yeni açıklamalar iki başkent arasında yükselen tansiyonu bir miktar azalttı. Bir miktar diyorum çünkü Türkiye'nin tepkisi üzerine ABD geri adım attıysa da, Suriye'de YPG ile çalışmaktan vazgeçmiş değil. Ankara'nın Afrin operasyonunda saatler saydığı bir dönemde Washington'dan yeni bir işbirliği oluşturma anlamında adım atılmış değil.
Tillerson'un "
Türkiye'nin kaygılarını anlıyoruz" ya
da Pentagon'un
YPG güçlerinden
"
yeni bir ordu"
ya da konvansiyonel
anlamda bir
"
sınır muhafız gücü oluşturulmayacağını"
duyurması
sorunu ortadan
kaldırmıyor. YPG'yi
Suriye'nin kuzeyinde
kontrol ettiği bölgelerde
"
polis gücü"
olarak kullanma ve
bölgesel bir yönetim
kurdurma hedefinden vazgeçilmiş değil.
Dahası, "
ordu, sınır gücü" tanımlaması kullanılmadan da YPG'nin "
ordulaştırılmasına" devam edilme ihtimali bulunuyor.
Nitekim Dışişleri bakanı Çavuşoğlu ABD'li yetkililerin açıklamalarının Türkiye'yi tatmin etmediğini söyledi. Bunun temel sebebi ABD'nin YPG'yi Suriye'deki vekil gücü olarak gören politikasının değişmemiş olmasıdır.
***
Cepheye ABD askeri indirmeden Washington, İran'ı Suriye'de sınırlandırmak gibi büyük hedefler sahibiyse YPG'yi güçlendirmekten vazgeçmeyecektir. İşte bunun sonucu olarak Obama yönetiminin YPG politikası Deaş'ın toprak kontrolü bitirildiği halde dolu dizgin devam ettiriliyor. Ancak söz konusu politikanın devam ettirilmesinin meşrulaştırılma şekli de akıllara zarar.
Tillerson'un Türkiye'yi teskin etme amaçlı uzun ve karmaşık konuşmasında ABD'nin Suriye'de kalacağını söylediği cümlelere bakmak yeterli. Deaş'ın "
yeniden güç kazanmasını önlemek için" ABD askerlerinin Suriye'de bulunmasının önem taşıdığını iddia eden Tillerson, "
ABD'nin 2011'de Irak'tan ABD askerlerini çekerken yaptığı hataya bir daha düşmeyeceğini, tarihin tekerrür etmesine izin vermeyeceklerini" belirtti.
***
Uluslararası sistemin başat gücü olarak ABD'lilerin büyük lüksleri var. Aldıkları savaş kararlarından dolayı yargılanmazlar. 2003 Irak işgalinde bulunamayan kitlesel imha silahlarından ve ölen yüzbinlerden dolayı kimse hesap vermek zorunda kalmadı. Ya da istedikleri yapıları terör örgütü ilan edebilirler ya da terörist olmaktan çıkarabilirler.
Hizbullah'ı terör örgütü ilan ederken YPG'nin PKK'nın kolu olmasını ihmal edebilirler.
Elbette kendi milli çıkarlarını gerçekleştirebilmek adına... ABD'lilerin bu hiçbir sorumluluğu olmayan lükslerinden biri var ki en çok da o dikkatimi çekiyor. Daha önceki hatalarından ders aldıklarını söyleyerek yeni hatalar yapabilirler. Hele ki bu Ortadoğu ya da benzer yerlerdeki ülkelerin halklarına maliyet üretecek hatalar ise...
***
İşte Tillerson da Suriye'de kalmayı bu son tür lükse başvurarak meşrulaştırıyor.
Irak'taki hatayı yapmamak için Suriye'de kalacaklarını söylüyor. Biraz ısrarla sorulsa YPG'yi ordulaştırmalarını da aynı mantıkla haklılaştırabilir. Halbuki Obama ve Trump yönetimleri 2003 Irak hatasına düşmeyelim diye Suriye'de başka bir hatalı politikaya imza attılar. Suriye'de yüzbinlerin ölmesine, kimyasal silah kullanılmasına göz yummakla kalmadılar. Ülkenin milislerin ve terör örgütlerinin cehennemine dönmesine de müsaade ettiler. Rusya'nın Esed'in yardımına koşmasını, İran'ın Şii milislerinin sahada üstünlüğü ele geçirmesini, Sünni Arapların demografik tasfiyesini görmezden geldiler. Yetmezmiş gibi Deaş ile mücadele adına PKK'nın kolu YPG'yi müttefiki Türkiye'nin tüm uyarılarına rağmen desteklemekten geri durmadılar.
Washington'un PKK-YPG politikası Suriye ve Irak'ı yeni çatışmalara götürecek ölçüde hatalıdır. Olsun, gelecekte başka bir ABD dışişleri bakanı da çıkar "Suriye'de yaptığımız hatayı tekrarlamayacağız" der.