Cin şişeden çıktı... Alman Şansölye adayları Merkel ve Schulz, seçim dönemi "popülizmine" yenilerek Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin "geleceği" tartışmasını başlattılar.
Ekimdeki liderler zirvesinde konu masaya yatırılacak.
Daha önce Avusturyalı siyasetçilerin dillendirdiği bir konu artık AB'nin patronu konumundaki Almanya'nın sıcak gündeminde.
Niyetin, "ABkapısını CumhurbaşkanıErdoğan'a kapattırmak"olduğunu yazmıştım. Ve bu tartışmanınasıl amacının 2019seçimlerine giderken Türk halkınayönelik "Erdoğan'ı seçmeyin"kampanyası olduğunu dabelirtmiştim.
***
Elbette, usta siyasetçi Erdoğan, bu niyetlerin farkında...
Erdoğan, "hayal kırıklıklarına" rağmen, Türkiye'nin AB üyeliğini "stratejik bir tercih" olarak gördüğünü tekrarladı. Ve ilişkilerde kararı vermesi gerekenin AB olduğuna dikkat çekti:
"Türkiye'nin AB ile mevcutilişkisine tahammüledemiyorsanız çıkın bunumertçe söyleyin ve gereğiniyapın. Bu mertliği göstermekyerine AB'yi Türkiye iletam üyelik müzakerelerinibitirmeye zorlamak ikiyüzlülüktür;siyasi ahlaksızlıktır."Böylece, Erdoğan, topukarşı sahaya atmakla kalmadı;
Almanya ile yaşanacak uzun metrajlı "sinir harbine" hazır olduğunu da gösterdi.
***
Alman siyasetçilerin "Birlikkararı" olmayan yeni "Türkiyepolitikasına" ise tepkiler gecikmedi.
AB başkentlerinden, Türkiye ile ilişkilerin "stratejik" öneminin seçim dönemine kurban edilmemesi gerektiğini hatırlatan sesler yükseldi.
Önce AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Mogherini, "BazenTürkiye'nin stratejik olarakbizim için önemli olanbölgede, Ortadoğu'da veAkdeniz'de kilit bir oyuncuolduğunu unutma eğilimindeyiz" uyarısında bulundu.
Sonra, Estonya ve Finlandiya yetkilileri, Türkiye ile müzakerelerin kesilmesine taraftar olmadıklarını açıkladı. Ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron da göç ve terör tehdidini karşılamada "hayati ortak" olan Türkiye ile ilişkilerin kopmasına "karşı" olduğunu söyledi.
***
Merkel ve Schulz'un açtığı tartışma sadece Türkiye'nin AB macerasının geleceği ile alakalı değil.
Aynı zamanda Brexit kararı sonrası yeni AB mimarisinin geleceği ve patronajı ile ilgili. Yani, bir ucunda Birleşik Krallığın ayrılması diğer ucunda Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin kaderi olan bir AB tartışması başladı.
Soru çok zor: Hangi Avrupa? "Birlik Avrupası" mı, "Schengen Avrupası" mı, "Avro Avrupası" mı, "Gümrük Birliği Avrupası" mı, "NATO Avrupası" mı?
Almanya-Fransa liderliğinde Batı Avrupa çekirdekli halkalar Avrupası mı? Bu tartışma daha çok su götürür...
***
Merkel, "Türkiye" tartışması üzerinden hem seçimlerde rakibi Schulz'un elini boşa çıkardı.
Hem de Almanya'nın AB liderliğini pekiştirecek bir gündem oluşturdu. Ancak Türkiye'nin üyelik müzakerelerini sonlandırmak hiç de kolay değil.
Öncelikle AB'nin daha fazla "Almanlaşmasını" istemeyen başkentlerin ya da göçmen tehdidini yakından hisseden Doğu Avrupa ülkelerinin bu gündeme müdahale etmesi kaçınılmaz.
Sözgelimi Atina, mülteci anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bu yana Yunanistan'a gelen mülteci sayısının yüzde 97 azaldığının ziyadesiyle farkında...
Yine, Türkiye'nin kaybının Rusya'nın Avrupa üzerindeki nüfuzunu artıracağını gören çevrelerin "stratejik endişeleri" ise büyüyecektir.
***
Türkiye'nin AB üyeliğini tartışmanın Erdoğan'ın eline bir koz verdiği de ortada. Aslında son gerilimle birlikte, "tutulmayansözleri" sorgulamak ve "fiilen kapalı olan kapıyı" zorlamak için bir fırsat oluştu.
Ankara, soğukkanlılığını koruyarak Brüksel'e "kararverin" baskısı oluşturabilir. Ve bu da "Türkiye'nin gittikçeAvrupa değerlerinden uzaklaştığı" ya da "Erdoğan'ınotoriterleştiği" tezlerinin oluşturduğu toz bulutunu dağıtır.
Ve asıl gündemi açığa çıkarır:
"Türkiye ile nasıl birortaklık ve nasıl bir yeniAB?"
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.