BAŞKAN Clinton döneminde Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen Warren Christopher, 12 Eylül öncesi Başkan Carter döneminin Dışişleri Bakan vekiliydi. Hem Demirel hem de Ecevit'in kapısını çaldı. Israrla kapatılan bazı Amerikan üslerinin açılmasını istiyordu. Ve dahası "Yunanistan'ın NATO'ya alınmasınıveto etmememiz" konusunda dayatmada bulunuyordu.
Demirel de, Ecevit de bu dayatmaları reddettiler. Warren Christopher, iki siyasi liderin ardından Genelkurmay Başkanımız ile de karargahta buluşuyordu.
O görüşmede neler konuşulduğunu hiçbir zaman öğrenemedik.
Warren Christopher ülkesine döndükten sonra bu defa bir başka ABD'li Türkiye'ye acil koduyla gönderiliyordu. Gelen kişi ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu üyesiydi. O da Ecevit ve Demirel ile buluşup "Açın şuüslerimizi" diyor ardından "Yunanistan'ı veto etmeyin" dayatmasını yineliyordu.
Amerika'nın gönderdiği dayatmacı temsilciler her defasında reddedilince hemen akabinde 12 Eylül darbesi geldi. Cuntanın ilk işi Amerika'nın isteklerini, yerine getirmek oldu.
Burada ilginç olan Türkiye'ye gelen son Amerikalı dayatmacı olan senato dış ilişkiler komisyonu üyesiydi. Onun adı Joe Biden'dı.
Yani şu an ABD Başkanı olan Joe Dede!
Dedelerİ zamanında Türkiye'de işler böyle yürüyordu. "Hayır" diyen liderler çok kolay darbelerle şak diye indiriliyordu.
Joe Biden Dede 12 Eylül darbesinin içinde olan isimlerden biriydi. O yüzden dedelerimiz zamanındaki darbeleri Erdoğan'ı indirmek için de devreye soktu. Obama zamanında Başkan yardımcısı olarak 15 Temmuz'un göbeğinde olan isimlerden biriydi. Ağzının payını aldı.
Artık dedeler zamanı darbe girişimlerinin sonuç veremeyeceğini anladı. O yüzden "Türkiye'deki muhalefet liderlerinedestek verip daha verimli hale getirerekErdoğan'ı seçimle indireceğiz" demek zorunda kaldı.
Ve 12 Eylül'ün mimarlarından Biden Dede, ABD Başkanı olur olmaz ilk dış gezisinde ev sahibi İngiltere liderlerinden sonra ilk görüşmeyi, "Muhalefeti verimlihale getirip indireceğiz" dediği Erdoğan ile yapmak zorunda kaldı. İndiremediği en dirençli ve güçlü bir Başkanla masaya oturmak onun için yerin dibine girilecek bir durumdu.
Ama ortada Amerika'nın çıkarları vardı.
Suriye'den tutun Irak'a kadar işgal ettikleri ülkeleri terk etmek zorunda kalsalar hepsinde yerini dolduracak olan sadece Türkiye'ydi. Nitekim Afganistan'dan çekiliyorlar, Türkiye "Biz kalalım" diyor, bu öneri NATO'da kabul görüyordu.
Türkiye "Macaristan ve Pakistanda Afganistan'da yanımızda olsun"teklifinde bulunuyordu. Satır aralarındakalan bu teklif aslında çok önemli birgelişmeydi.
Macaristan etnik olarak Türk kökenlerine geri dönüşü tartışan bir ülkeydi.
Avrupa'da Polonya ile yükselen değer ve ABD'nin çok önem verdiği iki ülkeden biriydi. Pakistan ise Çin yanlısıydı, ABD "Terörist devlet" deyip duruyordu. Ankara Pakistan'ı da başka safa çekebilecek tek güç olduğunu gösteriyor, şov yapıyordu. Şuşa Beyannamesi ile Azerbaycan, Ukrayna, Gürcistan gibi ülkeleri, Kafkasları yanına alıyor, "İran ve Ermenistan"ı da davet ediyordu. Artık Yeni NATO konsepti vardı ve en güçlü iki ülkeden biri Türkiye'ydi.
Macron bile Erdoğan karşısında diz çökmüş "Birlikte çalışmalıyız" diyor, Türklere uyguladığı 10 günlük karantina uygulamasını derhal kaldırıp jest görünümlü yağcılık yapıyordu.
Yeni NATO'nun son bildirgesinde Avustralya ve Y. Zelanda'nın da oluşumda olacağı belirtiliyordu. Çin'in etrafı Yeni NATO ile sarılarak, Avustralya' dan Kafkaslara, oradan Polonya Macaristan'a kadar uzanıp Londra'da son bulan İpekyolu'nun kontrolü için zemin hazırlanıyordu.
ABD Başkanının, dedeleri zamanındaki Türkiye'nin olmadığını anlaması ve ilk görüşmeyi "İndireceğiz" dediği Erdoğan ile yapması boşuna değildi.
Çünkü İpekyolu'nu kontrol gücü, Çin'in etrafını sarmalayan Türk cumhuriyetlerini de yanına ekleyen Ankara'nın elindeydi.
Ne yapsındı Joe Dede?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.