Putin'in Türkiye'deki sözcüleri…
Ardı ardına yağan bombalar…patlama sesleri…dağlarda yankılanan ölümün nefesi…
Yoğun bombardıman altında Türkmenlerin hayata kalma mücadelesi, Rus ordusunun teknolojik silah üstünlüğünü gölgede bırakıyor…
Keza; Çarşamba günü Esad rejiminin 1 günlük hakimiyetine geçen Kızıldağ, Türkmen güçler tarafından Perşembe günü geri alındı…
Bölgedeki çatışmalar öylesine yoğun ki Türkmen dağı'nın en kritik tepeleri 1 gün arayla el değiştirebiliyor…
Havadan Rus ordusunun bombalamaları sürerken karadan, Esad rejiminin askerleri ve 'karanlık' milisler, Türkmen katliamı için hazırlık yapıyor…
Sınırı geçip de Yayladağı'na sığınan bir Türkmen savaşçının ağzından dinliyoruz son durumu: "Boşluk bırakmaksızın neredeyse günün her saati bomba yağıyor…ara verildiği anda da dağın eteklerinden çıkan askerlerimiz tepeyi yeniden geri alıyor… Rus uçaklarına, Esad'a ve diğerlerine karşı Allah'ın yardımıyla üstünlüğümüzü koruyacağız…"
Türkiye Rusya'dan ne istemişti hatırlayalım…
1- Operasyonlar DAEŞ'e odaklanmalı
2- Kuzey Lazkiye'deki Suriyeli Türkmen muhalefet bombalanmamalı
Bu noktaya nasıl gelindiği konusunda Rusya'nın bu iki talebi ihlali etmesi, görmezden duymazdan gelmesi, açık yanıt…
Tüm bunlar olurken Türkiye hava sahasını ihlal eden 'Milliyetsiz' uçağın vurulması ve daha sonra uçağın Rusya'ya ait olduğunun ortaya çıkması ise bölgedeki politik-stratejik dengenin yeniden kurulması gerektiğinin işareti oldu…
Rusya, Suriye'de "DAEŞ'e operasyon yapıyoruz" yalanı ile tüm dünyayı uyutabilirdi, ancak Türkmen katliamını gören ve canı yanan Türkiye bu yalanı uluslararası kamuoyuna deşifre etti…
Moskova'nın, DAEŞ'le Türkiye arasında kurmaya çalıştığı "petrol bağlantısı" ise çökmüş durumda…
Putin bu hamleyi yaparken "Türkiye bizi sırtımızdan vurdu" açıklamasıyla aslında kendi kuyusunu kazmış olmadı mı?
Uyutmaya çalıştığı dünya, Moskova'yı yalnız bıraktı…
Gelişmeler de gösterdi ki, elindeki hançerle Türkiye'nin sırtına yönelen Putin'in ta kendisiydi…
Suriye'deki bölgesel aktörlerin ulusal çıkarları yeniden çarpışıyor…Her ülkenin kendi çıkarları doğrultusunda hamle yapması, önümüzdeki dönemde başta Suriye olmak üzere Ortadoğu'da 'söz hakkı' mücadelesinin daha da çetin geçeceğini gösteriyor…
Ulusal çıkarların çarpıştığı bir süreçte Türkiye'deki 'Kriz-sevici' medyanın ve 'istikrarsız' muhalefetin siyasi rant çabası da had safhada…
Rusya ile savaşın eşiğine geldiğimiz yaygarasını, inceden inceye tüm gazetelerinin manşetlerinde ve televizyon programlarında işliyorlar…
Düşürülen uçakla ilgili Türk ve Rus yetkililerden gelen açıklamalarda denge unsuru gözetmeksizin Rus yetkililerin iddialarını ve uluslararası medyadan servis edilen bilgileri,
–Erdoğan düşmanlığı refleksiyle- öne çıkarıyorlar…
Her kritik dönemde olduğu gibi 'kriz medyası'nı takip eden, servisini ıskalamayan muhalefetin de eleştiri ve siyasi öngörü yeteneği, bu gibi süreçlerde bir kez daha kendisini gösteriyor…
Putin'in sözcülüğüne soyunan kriz medyasının, Türkiye'de hangi provokatif olayların ittifakı içerisinde yer aldığı dönem dönem ortaya çıktı, çıkmaya da devam ediyor…
7 Kasım sonrası ortaya çıkan siyasi ve sosyal tabloyu okuyamayan halktan kopuk 'taşeron' gazeteci ve siyasetçiler, Yeni Türkiye'nin kodlarından bağımsız hangi kulvarda, nasıl koşabilecek?
Türkiye'deki 'muhalefetsizlik' sorununu çözebilecek gerçekçi bir politik akıl ne zaman ve nasıl geliştirilebilecek?
Esas mesele bu…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Meral Akşener'e 'tarihi' bir hatırlatma (15.09.2017)
- Kürtlerden Erdoğan’a tarihi mesaj: Evet, arkandayız (21.04.2017)
- Erdoğan'ın özrü, Alevilere oyunu bozdu (30.03.2017)
- Faşizan yaklaşımlar her dönem silahla tezahür etmiyor elbette… (12.03.2017)
- Açık bir devlet faşizmi… (04.03.2017)
- Gırgır'ın ‘karikatür’ünün altından pis kokular geliyor (17.02.2017)
- ABD’nin ‘caydırıcı’ kuşları! (04.01.2017)
- Sevr mi? Bu kez tarihi biz yazacağız (24.12.2016)
- Ön cepheleri medya, arka bahçeleri piyasalar… (03.12.2016)
- Kapıları açma zamanı! (26.11.2016)