İsrail'in bölgedeki nihai hedefleri arasında Türkiye'nin de olduğu aklı başında herkesin kabul ettiği bir hakikatti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da İsrail'in
Lübnan'ı işgal girişimi
vesilesiyle bu hakikati
dillendirmiş, İsrail'in
Türkiye'ye saldırabileceğini söylemişti.
İki ilginç tepki geldi.
Biri,
Fatih Altaylı marifetiydi. "Türkiye, İsrail'e yönelik saldırgan bir tutum içine girmediği sürece İsrail'in böyle bir şey yapma ihtimali yok. Hatta ABD'li Neoconlar bunu çok istiyor olsa da yok..." dedi.
Takdir edersiniz ki
"Atanmamış İsrail Sözcüsü" gibiydi. Lakin, ne olursa olsun
bir insan evladının bu kesinlikte konuşması
için az çok bir "dayanağı" olması gerektir.
Elemanın İsrail'in
Arz-ı Mevud emelinin
Türkiye'nin topraklarının bir kısmını kapsadığını
bilmemesi düşünülemez.
Güney sınırlarımızda İsrail'e doğal müttefik olarak
İkinci İsrail'i kurmaya çalışan
ABD'nin İsrail ilişkisinden haberdar olan hiç kimse de gündüz gözüyle böyle lakırdılar ederek kendi kendini iptizale uğratmaz.
Acaba diyorum, Fatih Altaylı da ünlü Yahudi yazar
Haim Errol Geraldin gibi Türkiye'yi Sabetaycıların (kripto Yahudiler) kurduğuna mı inanıyor? Böyle inandığı için de "Yahudiler kendi kurdukları devlete saldırmaz..." kanaatine mi varıyor? Zira, mahut salak kanaatin ancak böyle salak "dayanağı" olabilir.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mezkûr açıklamasına gelen diğer tepki daha da ilginçti. Zira tepki gösteren eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı'ydı.
İşbu
Sabri Uzun sosyal medya hesabından şöyle diyordu: "Osmanlı, 1492'de İspanya'da katledilen Yahudileri, Selanik, İzmir, İstanbul ve Bükreş'e yerleştirmişti. 2024'te, 'İsrail Türkiye için tehdit' diyorsunuz. Esas tehdit, senin hırsızlığındır."
Hadi "Üslubu beyan ayniyle insan" diyelim, peki bu acayip tarih okumasına ne diyeceğiz? Aynı tarz okumayla, Almanya Şansölyesi
Hitler döneminde de Almanya'nın Yahudi soykırımı yapmadığı rahatlıkla savlanabilir.
Almanya Yahudi soykırımı yapacak olsaydı,
Büyük Frederick döneminde Yahudilere ticaret yapma ve özgürce yaşama hakkı tanımaz, 1871'de de Yahudilere tam vatandaşlık hakları tanıyarak bilimde, sanatta ve ekonomide önemli roller üstlenmesine izin vermezdi.
Saçmalamanın sonu yok.
***
Tarih okuma anakronizmin dibini bulmak da bizim mezhepçilerimize nasip oldu.
"İran Pers'tir; Persler tarihte Yahudileri kurtarmıştır, o hâlde İsrail ve İran dosttur; savaştıklarına bakmayın aslında 'danışıklı dövüş' yapıyorlar..."
Bu muhteremlerin kavlince İran'ın şeytanlığının temelinde, Pers olmaklıkları yatıyordu.
İşin garibi, soykırımcı
Netanyahu da İran İslam Devrimi'ni yıkıp İran'ı yeniden Pers zihniyetine döndüreceklerini, böylece İsrail ile İran'ın ilelebet gül gibi geçinip gideceğini birkaç gün evvel söylemişti.
Netanyahu'nun mahut gayret ve hedefi ırkçı siyonizmin gereği. Bizim muhteremlerin gayret ve hedefi neyin gereği ki, İran'ın ve direniş ekseninin İsrail'e düzenlediği saldırıları danışıklı dövüş, havai fişek gösterisi veya animasyon gibi lakırdılarla itibarsızlaştırmayan herkesi "İrancı" olmakla itham ediyorlar.
Allah vere de İran'ın İsrail'e füze saldırısını teknik olarak başarılı bulan
Selçuk Bayraktar'a da "İrancı" damgası vurmasalar.
Geçtiğimiz perşembe günü siyonist rejimin işgal güçlerini
Han Yunus'ta düşürdükleri pusuyu, "Şehid Hasan Nasrallah ve Gazze'yi yalnız bırakmayan Lübnanlı tüm şehitlerin intikamına..." adayan
Kassam Tugayları'na ne diyecekler bilmiyorum.
Benim bildiğim, haset ruhu kemirir. Öyle ki girdiği bünyeyi zillete düşürmeden bırakmaz.