"O kadar hızlı gidiyoruz ki ruhlarımız arkada kalıyor" Afrika Atasözü
En son gerçekten ne zaman durdunuz?
Şehrin kalabalık sokaklarında yürürken, aceleyle yetişmeye çalıştığınız işler arasında veya telefonun ekranına dalmışken bir an olsun durup da hayatı derinlemesine hissettiniz mi hiç?
Peki o kadar hızlı gitmenize rağmen hayata hiç yetişebildiğiniz oldu mu?
Eminim ki olmadı, çünkü hayat koşup da yetişebileceğimiz bir maraton alanı değil.
Sadece tükettiğimiz anlardan ibaret bu dünyada.
***
Modern çağ, insanı sürekli bir hız yarışına sokuyor.
Herkes herkesle yarış halinde! Kazanan kim belli değil.
Her şey çok ama çok hızlı: iletişim, seyahat, tüketim...
Ancak bu hızın bizi nereye götürdüğünü soran, sorgulayan yok.
Artık birçok insan için hayat bir hedefler zinciri haline gelmiş durumda.
Bitmek bilmeyen yapılacaklar listesi, tamamlanması gereken projeler ve tatmin edilmeyi bekleyen sosyal medya kitleleri...
Tüm bu koşuşturma, bize "meşguliyet" adı altında bir tür kimlik sunuyor.
Ama kim olduğumuzun farkına varmadan, içimizdeki boşluğu fark etmeden, neye koştuğumuzu bilmeden öylece gidiyoruz karanlık bir sokakta gider gibi.
Hayatı anlamak için lütfen YAVAŞLA…
Psikiyatr Prof. Dr. Kemal Sayar bir konuşmasında "yavaşlayabilmek hatırlayabilmek ile alakalı" ifadesini kullanmıştı.
O sözü aklıma hemen canım anamım çocukken ezberlediği ve hala bize söylediği türküleri getirdi.
Günümüzde çoğu insan daha dün ne yediğini hatırlayamazken eski dönemin insanları anılarını tek tek detaylıca anlatınca çok şaşırıyorum.
Aslında hayatı; nasıl yavaş yavaş sindire sindire ve anlamlı yaşadıklarının önemli bir göstergesi bu.
Hızlı yaşamanın getirdiği en büyük kayıp bence anlam kaybıdır.
Yaşadığınız anı anlamlandırmaya fırsat bulamadan sürekli bir sonrakine geçiyorsanız,
bu yalnızca yaşadığınız zamanı değil, sizi de tüketir.
İnsan, doğası gereği anlam arayan bir varlık. Ancak anlam bulmak için durmaya, çevremizdeki küçük detayları fark etmeye ihtiyacımız var.
Bir çocuğun gülümsemesini görmek, bir kahve molasında düşlere dalmak, yürürken rüzgârın teninize değdiğini hissetmek, en sevdiğiniz insanların yanındayken size hissettirdiği o duyguların farkında olmak…
Birçok detayı hız yarışındayken kaçırıp gidiyoruz.
Tüm bunlar aslında bize hayatın değerini hatırlatan anlar.
Ancak bunları fark edebilmek için yavaşlamalıyız.
Yavaşlamak; tembellik değil, bilinçli bir tercihtir aslında.
***
Peki Hayatımızı Nasıl Yavaşlatacağız?
• Günlük Ritüeller Oluşturarak
• Tek Bir İşe Odaklanarak
• Doğayla Bağ Kurarak:
• Teknoloji Detoksu Yaparak:(Zaman zaman yapıyorum gerçekten çok iyi geliyor)
Yavaşlığın Gücü, Anlamak ve Mutluluk Olmaktır
Yavaşlamak sadece fiziksel bir eylem değil, aynı zamanda zihinsel bir duruştur.
Hayatı yavaşlatmayı seçmek, hız çağının dayattığı değerlerden bağımsız, kendi ritmimizi bulmak demektir.
Bu ritim, bize içsel bir huzur ve mutluluk getirir.
Hayatı anlamadan yaşamak, bir kitabın sayfalarını okumadan hızlı hızlı çevirip sonuna ulaşmak gibidir.
Belki sonuna çabuk ulaşırsınız ama kitabın size ne anlattığını anlamazsınız!
Oysa hayat, sayfalarını sindire sindire okumamız gereken bir hikâye.
Şimdi derin bir nefes alın, bir an durun ve çevrenize bakın.
Hangi detaylar gözünüzden kaçmış?
Belki de mutluluk tam da oradadır: fark edilmek için sizi bekleyen o küçük detaylarda...
Unutmayın: Hayat hızla geçip gidebilir, onu anlamlı kılacak olan sizlersiniz…
"Acelemiz var diye çiçekleri ezmemeli, çünkü yolun tadı ancak güzellikleri görerek çıkar."