Ya Sabır
"Sabır, başarının anahtarıdır."
Sabır; uzun yolların gölgesi, derin denizlerin sessizliği, zamanın en ağır mihenk taşıdır.
Ama bugünün dünyasında genç nesillerimiz için sabır giderek kıymetini yitiriyor.
Türkiye'de gençlerin sabırsızlığı ve özellikle Z kuşağının aceleciliği göz ardı edilemeyecek bir durum haline geldi.
Bir meslekte sabredip onlarca yıl çalışıp ustalaşan,
bu süreçte hayatının anlamını bulan büyüklerimizin aksine; günümüz gençleri aynı işte bir yıl bile kalmadan hemen başka bir iş arayışına girebiliyor.
***
Peki neden, bu hızın sebebi ne?
Sosyal medya, özellikle Instagram, TikTok gibi platformlar artık hayatımızın her alanına sızmış durumda.
Hepimiz farkındayız, "reels" videolarını hızla yukarı kaydırıyor, birkaç saniyede bir hikayeden diğerine geçiyoruz.
Ekranda gördüğümüz her şey hızlıca akıp gidiyor.
Gençler, bu içerik bombardımanıyla
her an yeni ve cazip bir şey arıyor.
Bulabiliyor mu o da şimdilik muamma.
Saatlerce bu kısa videolara dalıp gidiyor.
Süre kısa olunca da zamanın nasıl geçtiği bile fark edilmiyor.
Her şey çok hızlı akıyor!
Z kuşağı bu yüzden mi daha sabırsız?
Saniyeler içinde dikkatleri dağılıyor çünkü sürekli bir yenilik arayışı içindeler.
Ve bu da onların, bence gerçek hayatta da sabırsız ve aceleci olmalarına sebep oluyor.
Günümüz gençlerinin sosyal medya ve hızlı bilgi akışı içinde yetişmesinin sonuçlarını yapılan araştırmalar da destekliyor.
Sürekli kısa, hızlı ve doyurucu olmayan içeriklere maruz kalan zihin, uzun soluklu ve derin süreçlere tahammülsüz hale geliyor.
Kısacası bir meslekte yıllarca aynı disiplini gösteren eski kuşağın sabrı, günümüz dünyasında tüketim kültürüyle törpülenmiş durumda.
İşimiz gereği bazen işin ehli ustalarla röportaj yapmaya gittiğimizde zanaatkarların çoğu sözlerine "bu iş sabır işi" diye başlıyor.
Kimi ömrünün yarısını vermiş kimi ta çocukluktan başlayarak hala bıkmadan usanmadan sabırla aynı mesleği icra ediyor.
Büyüklerimiz hayatın değerini, zorluklara katlanarak öğrenirken sabrın gücünü ilmek ilmek hayatlarında işlemişler.
Oysa bugün sabır eski bir erdem gibi göz ardı ediliyor.
Yaşını almış çoğu insanın gençlere oranla hayatlarından daha da mutlu olduklarını ayrı bir parantezle belirtmek istiyorum.
Sabır ve mutluluk ilişkisi de gözardı edilemez elbette.
Bugün gençlerimiz, zaferi bir "kaydırma" uzaklıkta sanıyorlar.
Ama bu hızlı akış, onları gerçek başarıdan, uzun soluklu mutluluktan uzaklaştırıyor.
Çünkü bir şey için gerçekten beklemek o şeyin değerini artırıyor. Tecrübeyle sabit.
Bunu çoğumuz hayatımızda mutlaka deneyimlemişizdir.
Hemen elde edilen şeylerin kıymeti pek bilinmiyor maalesef.
Eski nesiller bir meslekte 30-40 yıl çalışarak hem işlerinin ustası oldular hem de zaman içinde hayatın zorluklarına karşı direnç kazandılar. O direnç şimdi onları daha mutlu daha gerçekçi kılıyor.
Oysa bugünün gençleri, sabretmek yerine bir mesleği hızla değiştiriyor, yenilik peşinde koşuyor. Onlar için bu değişiklikler hayatın farklı yönlerini keşfetme olarak görülse de, aslında bir arayışın, tatminsizliğin göstergesi.
Bir düşünün; sabırla yapılan bir yemek, aceleyle hazırlanmış bir öğünden çok daha lezzetlidir.
Hayat da böyle değil mi?
Sabır; başarıyı, mutluluğu ve anlamı zamanla ortaya çıkarır.
Ancak aceleyle atılan adımlar, kısa süreli ve yüzeysel başarılar getirir.
Türk milleti olarak artık sabrı yeniden keşfetmemiz gerekiyor.
Sabır, yavaş ama derin adımlarla yürümek demektir.
Sabrı kaybetmek, kendimizi kaybetmek gibidir.
Bir arayış içinde olan gençlerin, sosyal medyanın hızından bir an için uzaklaşıp hayatın derinliğine inmeleri gerekiyor artık.
Çünkü hayatın asıl güzellikleri, yalnızca sabırla erişebileceğimiz yerlerde saklı. Aramak ve bulmak ise bizim elimizde.
Yazımı güzel bir ayetle bitirmek istiyorum.
"Biz sabredenlerin mükâfatını, yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz." (Nahl/96)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Güzelliğin ve Sağlığın Gizli Kahramanı: Su! (18.11.2024)
- Suskun Aile Cinayeti: Görmedim, Bilmiyorum, Hatırlamıyorum! (11.11.2024)
- "Sponsorlu" sanal dolandırıcılara dikkat! (04.11.2024)
- Ya Sabır (28.10.2024)
- Ekmek Kavgası mı, Ekmek Davası mı? (21.10.2024)
- Sakın Görmeden Ölmeyin: Anadolu'nun El-Hamrası (14.10.2024)
- Şiddetin "sosyal medyası" (06.10.2024)
- Öfkemizi neden kontrol edemiyoruz? (28.09.2024)