Kamu bankalarını yıpratmanın dayanılmaz hafifliği!
Önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (Ekrem İmamoğlu) topa girdi. Belediyelerin SGK borçları ve icra işlemlerine tepkisini dile getirirken SGK ile başladı, kamu bankalarına dair afaki iddialarla bitirdi. Ardından İP Genel Başkanı (Müsavat Dervişoğlu) aynı kulvarda boy gösterdi. Genel ekonomi eleştirisi yaparken, kamu bankalarının zarar ettiğini ileri sürdü.
Bakınız... Eğer ortada kötü niyet yoksa ciddi bilgi eksikliği var!
Her şeyden önce kamu bankalarından beklenen görev, yüksek kâr açıklamaları değildir. Onlardan istenen... En düşük kâr marjıyla ama en verimli şekilde çalışmaları, hükümetin ekonomi programını da gözeterek öncelikli alanları en düşük maliyetle fonlamaları, gerekirse finans sektöründe anlık regülasyon rolünü üstlenmeleridir! Nitekim özel sektörün veya sermayesinde yabancı payı bulunan bankaların kredi musluklarını açmadığı zamanlarda kamu bankalarının, ülkenin geleceğini ilgilendiren projelerin finansmanı için elini taşın altına soktuğu da bilinen bir gerçektir.
Türkiye, 2001 yılındaki krizden alınan derslerle kamu bankalarını yeniden yapılandırırken şeffaf bir sistem kurdu. 1990'lı yılların koalisyon hükümetleri, çiftçi ve esnafı düşük faizle kredilendirmesi için kamu bankalarını görevlendirir, bu bankalar zarar eder ama zararları karşılanmadığı için piyasadan yüksek faizle borçlanmak zorunda bırakılırdı. Ki Şubat 2001'de kamu bankaları, günlük piyasa işlemlerinde yükümlülüklerini yerine getirememiş ve kırmızı bakiye vermişti. O günlerden bugünlere çok değişti. Şimdi Ziraat Bankası ve Halkbank'a tarım sektörünü, KOBİ'leri, genç girişimcileri piyasa şartlarına oranla daha düşük faizle kredilendirmeleri görevi veriliyor. Cari faizle sübvansiyonlu kredi faizi arasındaki fark "görev gideri" olarak Hazine bütçesinde gösteriliyor ve iki bankaya ödeniyor.
Özetle..
Bu, bir tercih ve öncelik meselesi olup yapılan iş doğrudur. Hâl böyle iken İmamoğlu ve Dervişoğlu'nun ya çiftçiye ve esnafa sübvansiyonlu kredi verilmemesi gerektiğini söylemeleri (!) ya da meselenin özünü öğrenip ezbere siyasetten vazgeçmeleri gerekir.
Unutmadan... Dün Halkbank'ın İstanbul'da GençİZ Zirvesi vardı. 1.000 parlak genç bakanlarla, Türkiye'nin küresel markalarının üst yöneticileri ile buluştu. Gençlere ilham vermek ve projelerini desteklemek amacıyla düzenlenen bu zirvenin Anadolu'daki önemli üretim merkezlerine de yayılması çok faydalı olur. "Gençler ülkeden umudunu kesti, yurtdışına kaçıyorlar" diye karamsarlık aşılayanlara, Anadolu'dan yükselecek gençlik ateşi çok iyi bir cevap teşkil eder!
***
SURİYE'DE AÇILAN ÇUKURU KİM KAPATACAK?
Şu iki hususu öngörebiliyorduk.
1- Rusya-Ukrayna yıpratma savaşı 2025 yılı baharına kadar uzatılacak, ABD başkanlık seçimleriyle birlikte bir şekilde müzakere masası kurulacak.
2- Suriye'deki geçici statüko ya siyasi sürece evrilecek ya da hassas bir noktasından kırılacak.
Bugün Halep'ten Hama'ya, Tel Rifat'dan Münbiç'e kadar uzanan yakın coğrafyamızda yaşananlar, hem 12 yılın özetidir hem de anayasal zeminde kapsayıcı yönetim kurmama inadının bir sonucudur.
Heyet-ül Tahrir eş Şam çatısı altında toplanan farklı silahlı grupların Rusya ve rejimin bitip tükenmek bilmeyen bombalamaları karşısında fırsatını bulduğu an harekete geçmesi ihtimali hep vardı. HTŞ'den uzak duran Ankara, taraf ülkelere gerekli uyarıları yapmıştı. Sorun o ki... HTŞ'yi cezalandırma (Ankara'ya da mesaj yollama) saikiyle Rusya'nın İdlib genelinde sivil hassasiyeti gözetmeyen yoğun bombardımana başlaması olasılığı, Türkiye için ciddi göç riski demek! Ama öte yandan Tel Rıfat ve Münbiç, YPG/ PYD terör örgütünden arındırılması gereken stratejik merkezlerdi. Ve Suriye Milli Ordusu'nun yürüttüğü operasyonların Ankara'nın güvenlik doktrini ile örtüşmesi bir sır değil.
Her ne kadar Esad ve İran "Türkiye, ABD ve Siyonistlerin açtığı çukura düşüyor" suçlaması yapsa da asıl problem, Suriye'nin bütünlüğünü korumaya odaklı siyasi, insani ve güvenlik koşullarının oluşturulmamasıdır!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Milli Savunma Bakanı Güler’den Suriye mesajı: Terör örgütü tasfiye edilecek (16.12.2024)
- DEAŞ, El Hol Kampı ve Türkiye’nin oyunu bozan hamlesi (14.12.2024)
- CENTCOM, Blinken-Fidan, YPG ve Türkiye’nin duruşu! (12.12.2024)
- Bosna, Irak, Mısır, Afganistan tecrübeleri ışığında Suriye... (10.12.2024)
- Başın düşerse dara Tayyip Erdoğan’ı ara (07.12.2024)
- Kamu bankalarını yıpratmanın dayanılmaz hafifliği! (05.12.2024)
- Suriye’de dengeler değişirken Ankara duruşu! (03.12.2024)
- ‘Yaptığım doğruydu!’ (30.11.2024)
- DEM-İmralı... Devlet aklı... İhtiyat! (28.11.2024)
- Bakan Fidan... Ve satır arası okumaları (26.11.2024)