Türkiye'yi ve Türk ekonomisini bir kalıba dökmek, tek yanlı bakış açısı ile yorumlamak neden netice vermez? Üstelik içeriden ve dışarıdan tekere çomak sokmak için uğraşanların sayısı hiç de az değilken. Bu sorunun cevabı; değişen dünya şartlarında, Türkiye'nin bu şartlara uyumunda ve stratejik oyun kurma bilincine sahip olmasında saklı.
Bakınız... Geçtiğimiz hafta BM 78. Genel Kurulu kapsamında Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan New York'ta idi. Temaslarının kapsamını hemen herkes gördü, okudu. Ama sonrası da var. Örneğin Dışişleri Bakanı
Hakan Fidan, Sn. Cumhurbaşkanımızdan sonra da Amerika'da kaldı ve bir seri görüşme gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a eşlik ettiği görüşmelerle birlikte Türk Dışişleri Bakanı'nın 8'i uluslararası toplantı olmak üzere 40 görüşme yapmış olmasını sıradan bir bilgi gibi geçiştiremeyiz. Kaldı ki... 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin oluşturduğu politik iklim Türkiye'ye olan ilgiyi de artırdı. Sadece Bakan Fidan'a gelen görüşme talebinin 70'in üstünde olması ve bunların hepsine yetişilememesi bile başlı başına bir gösterge.
Unutmadan... Bu ikili diplomatik trafiğin klasik nezaket veya tebrik amaçlı buluşma olmanın ötesinde, doğrudan hedef ve proje odaklı somut içerik taşıdığını de söylememiz gerekiyor.
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail, Yunanistan ekseninde Türkiye'nin aldığı inisiyatif, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın etkili lider diplomasisi sahada olumlu etkisini öylesine gösteriyor ki...
Yunanistan, 7 Aralık'taki Selanik Zirvesi'ne dolu dolu gündemle hazırlandığının işaretini veriyor. Ve Ankara ile pozitif ajanda çabasını yıllar sonra ilk kez ikna edici seviyeye taşıyor.
İsrail tarafı ise Doğu Akdeniz'deki enerji denklemi ve Kıbrıs sorunu bağlamında dikkat çekici mesajlarla masaya oturuyor. BAE'nin, gerek deprem gerekse ihracat finansmanı için Türkiye'ye 11,5 milyar dolarlık tahvil ihracı kapısı aralaması da proaktif dış siyasal duruşun neticeleri olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye-Irak hattında, Basra Körfezi'ne kadar uzanacak Kalkınma Yolu Perspektifi,
Çin'in, Ankara ile açılan mesafeyi yakınlaştırma ve Kuşak Yol Projesi'ne asılma sinyalleri de görünür gelecek adına çok şey anlatıyor.
***
İşte böylesine bir ortamda Türk özel sektörüne büyük görevler düşüyor. New York'ta karşılaştığımız iş insanlarının hatırı sayılır bölümü, sıcak gelişmeleri yerinde izlediler ve epeyce arka plan bilgisi ile yurda döndüler. Ancak sohbetlerimiz ve gözlemlerimiz de doğruluyor ki... Özel sektörümüz hâlâ devletin ağzına bakmaya ve sürekli bir şeyler istemeye meyilli. Oysa Cumhurbaşkanımız ilk ağızdan Orta Vadeli Programa, sorumluluk üstlenen
Bakan Şimşek ve
Başkan Erkan'a güvenini açıkça dile getiriyor. Elbette, yüksek faiz Sn. Erdoğan'ın canını sıkıyor. Lakin Cumhurbaşkanımız, dezenflasyon süreci ve yapısal reformlarla bağışıklık kazanmış büyüyen Türkiye ekonomisi iddiasını, günlük yorumların çok üstünde tutuyor. Sabırlı bekleyişini ve üst düzey desteğini sürdürüyor. Bu şartlar altında 2024'ün hassas ama sağlıklı bir geçiş yılı olacağını öngörmesi gereken TOBB başta olmak üzere iş dünyası çatı kuruluşlarının programa daha güçlü sahip çıkması ve bunu pratik hayatta da göstermesi önem taşıyor. Dertleri dinlendiğine, görüşleri alındığına, talepleri karşılandığına göre, iş insanlarının da sözde serbest özde grekoromen takılmaktan vazgeçmeleri Ankara'da her düzeyde bekleniyor.