11 Temmuz Salı günü Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta gerçekleşecek NATO Zirvesi, Türkiye'nin ittifaktaki vazgeçilmez rolü açısından tarihi önemde olacak. İsveç'in NATO üyeliğine kabul edilmesi için sürdürülen çok yönlü diplomasi, görünürdeki en hassas konu olsa da NATO'nun güncellenen savunma planları yeni yüzyılı şekillendirecek kadar mühim.
Unutmayalım! NATO'nun yıllarca Rusya sınırlarına doğru genişleme eğilimi önce Ukrayna krizini doğurdu. Sonra, Rusya'nın kendi tarihini referans gösterdiği ölçüsüz agresifliği kirli bir savaşı tetikledi. Esasen, kuzey Avrupa'da konfor alanında yaşayan, hakiki manada güvenlik riski nedir bilmeyen İsveç'in, Rusya'ya sınır ülke olduğunu hatırlayıp NATO'ya girmekte ısrar etmesi, Ukrayna'daki yüksek maliyetli derslerden kaynaklandı.
Gel gör ki...
Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın dün tekrarladığı şu sözler, tüm ağırlığıyla İsveç'in omuzlarında duruyor:
"Terörle demokrasi, terörle güvenlik, terörle insanlık yan yana duramaz. İttifakın özü karşılıklı güven ve dayanışma ikliminin tesisidir."
Dışişleri Bakanı
Hakan Fidan, İsveç'in NATO'ya katılım arzusunu -Brüksel'deki son toplantıda- sadece Türkiye'nin yaşamsal güvenlik endişeleri bağlamında ifade etmekle yetinmedi. İttifak zemininde daha geniş bir perspektiften masaya yatırdı ve İsveç hakkında çarpıcı bir tespitte bulundu:
"Terör örgütlerinin eylem yapabildiği, çatışma bölgeleriyle insan trafiğinin olduğu, mülteci kisvesi altında gelenlere ne amaçla gelindiğinin sorulmadığı bir ülke..."
Ardından da NATO müttefiklerini -İsveç üye olsa da olmasa da- kritik bir gerçeklikle baş başa bıraktı:
İsveç güvenlik sisteminin provokasyonları önleyecek yapıda olmaması NATO'ya güç değil, sorun getirir. Stratejik ve güvenlik değerlendirmesi itibariyle İsveç'in NATO üyeliğinin yük mü fayda mı getireceği artık daha çok tartışmaya açıktır!"
***
Öte yandan...
NATO, Rusya'ya karşı yeni askeri planlar da hazırladı.
"Avrupa'nın doğu kanadı, kuzeyi ve güneyi" olmak üzere 3
bölgeyi kapsayan ve uygulanması yıllar
alacak detaylı askeri planların NATO
Zirvesi'nde liderler tarafından onaylanması
hedefleniyor.
Bu güvenlik bölgelerinden ilki, ABD'nin Norfolk kentindeki NATO
Müşterek Kuvvet Komutanlığı'nın öncülüğünde
Atlantik ve Avrupa'nın kuzeyini,
İkincisi, Hollanda'da
Brunsum'daki NATO üssünün sorumluluğunda
Baltıklardan Alp Dağları'na
kadar uzanan Orta Avrupa bölgesini,
Üçüncüsü, İtalya'nın Napoli kentindeki
NATO karargahı sorumluluğunda
Akdeniz'den Karadeniz'e kadar olan
bölgeyi içeriyor. Türkiye odaklı Akdeniz-
Karadeniz güvenlik hattında Yunanistan,
Türk Boğazları özelinde, isim bazlı sinir
bozucu kelime oyunları oynasa da
Ankara, bunları aşacak güçte.
Sözün özü...
Dış politikada
"Türkiye ekseni" Avrupa'nın yörünge devleti olmadan,
Avrupa kurumlarıyla sağlam bağları
gerektiriyor. Bu nedenle, ABD
etkisindeki derin askeri yapısı yüzünden
NATO'nun kimi uygulamaları siyasal
alerji yaratsa da Türkiye'nin NATO
ile ilişkileri her zamankinden fazla değer
taşımakta. NATO-Rusya gerilimi, ABDÇin
rekabeti, Avrupa'nın güçlendirilmiş
güvenlik mimarisi arayışı Ankara'yı özgül
ağırlığı yüksek bir konuma oturtmakta.
Kısacası, NATO için hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak!