Yıllardır uyardığımız, geliyor gelmekte olan dediğimiz bir sorunu daha önümüze koyup "Kırk katır mı kırk satır mı?" diye soruyorlar.
Uyutalım mı besleyelim mi?
İddia o ki kamuoyu araştırmalarına göre halkın ezici çoğunluğu uyutmadan yana.
Bense yüz binlerce sahipsiz köpeğin itlaf edileceği kitlesel bir uyutma kampanyasının ülkenin atmosferini ağırlaştıracağını, kimseye iyi gelmeyeceğini düşünüyorum.
Yıllar içinde böylesine büyüyen bir soruna bugünden yarına çözüm bulamazsınız.
İşe hayvan beslemeyle ilgili yasalarımızı, yaptırımları Avrupa standartlarına getirerek, tehlikeli türleri kayıt ve denetim altına alarak başlamalıyız. Uygulamada yasadan taviz verilmemeli. Çığırından çıkan açık alanda kontrolsüz hayvan besleme sorununu da acilen çözmeliyiz. Çünkü bu pratikler, üreme alışkanlıklarına kadar hayvanların kimyasını bozuyor. Sokakta hijyen ve güvenlik sorunları yaratıyor.
Sahipsiz, sürü haline gelmiş köpekleri de büyük barınaklar inşa edip kısırlaştırarak kontrol altına almalıyız. Her ilde uygun alanlar bulunabilir.
Mesela İstanbul'da Göktürk diye bilinen bölgedeki ormanlık alan her açıdan bu işe çok müsait. Medeni ülkelerde olduğu gibi, konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları da organizasyona dâhil olup sorumluluk alabilirler.
İş belediyenin sorumluluğunda diyeceğim ama göreve gelir gelmez Adalar'da yüzlerce atı uyutmaktan beter eden Ekrem Bey'in sicili gözümü korkutuyor.
Unuttunuz, hatırlamak istemiyorsunuz değil mi, Adaların Atları Platformu gönüllülerinden Zeynep Alper'in "Sucuk oldular deyip geçemeyiz" isyanını? İBB'nin sayısını 244 olarak açıkladığı, gerçek sayısınınsa çok daha fazla olduğunu bildiğimiz atların ahırlarda öldürüldüğünü?
***
TOGG EKRANINDA CAN ATAKLI KEYFİ
Can Ataklı, "Yapay zekâ kullanarak yazılarımı okuyan projem beklediğim ilgiyi görmedi. Yine de bu projemdeki yeni yaklaşımın değerini anlamanızı umuyorum" diyor.
Anlıyoruz... Videolardan birkaçını izledim. Evet olmamıştı, enerjisi seyirciye geçmiyordu. Ama yeniliğe açık olması, teknolojiye uyum çabası değerli. Bence yolu doğru, kesinlikle denemekten vazgeçmemeli.
"Yaşlanmak, rutini değiştirmeye cesaret edememektir" derler ama hatırladığım kadarıyla zaten gençliğinde de yeniliklere, teknolojik gelişmelere, dönüşümlere, "Başımıza icat çıkarmayın" diye itiraz etmezdi. İnternet medyasına ilk giren isimlerdendir mesela.
Ne var ki politik tercihleri bakış açısını daralttı.
"Hadi canım sen de" diye söylenmeden önce dün sosyal medyada bir kullanıcının paylaştığı viral olan videoyu izle lütfen Can Abi.
Belki görmüşsündür; vatandaş Togg'una kurulmuş senin "Oğlum Togg mogg yok hikâye" dediğin konuşmanı izliyor.
Eminim, yolda adım başı Togg gördükçe pişman oluyorsun.
***
POSTA ŞİİR KÖŞESİNE ÖNERİ
Epeydir Posta Gazetesi'ni elime almadım. Ama eskiden gazeteyi açar açmaz Rıfat Ababay'ın icadı okur şiirleri sayfasına bakardım.
Hâlâ bazıları aklımdadır:
"Dün sabah sahilde yürüyüş yaparken
Banka oturan iki eli yüzünde bir bayan gördüm
Tek başına, boynu bükük ve çaresizdi
İyi giyimliydi fakat çok düşünceliydi
Tepki gösterir diye oradan uzaklaştım"
(Abdullah Aksoy, Mersin'de yaşıyor. 69 yaşında, emekli memur)
Aziz Nesin, "Bizde her üç kişiden dördü şairdir" derdi. Evet, halkımız da artık kendisini, duygularını sosyal medyada ifade ediyor.
Her ne kadar Twitter popülaritesini azaltsa da Posta'nın şiir sayfası hâlâ var.
Editörlere tavsiyem arada Twitter'a göz atmaları. Buradan alıntılarla sayfalarını zamana uydurabilirler. Medyada yer bulamamaktan yakınan ne cevherler var.
Dün bir tanesi önüme düştü. Buradan göndereyim:
Konya'ya gittim
Mevlana'yı ziyaret ettim
Başka bir Dinde Mevlana gibi bir zenginlik olsa, pazarlamasını 1000 kat yaparlardı
Bizde onun yerine zır cahiller ekranlarda
(Özgür Demirtaş, 47 yaşında İstanbul'da yaşıyor, memur, çalışıyor)