Her ağızlarını açtıklarında "liyakat" tavsiyesi veren muhalefet temsilcilerinin, gazetecilerinin dün Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi töreni öncesi hali neydi öyle?
Ortaya attıkları "Katarlılara satılıyor, imara açılacak" iddiaları hükümet tarafından ikna edici şekilde yalanlandığı için nasıl da çocukça çırpınıyorlardı, gördünüz mü?
En akıllıları "Erdoğan milleti zorla millet parkına götürüyormuş" diye söyleniyordu...
Gelmeyeni Aşkale'ye sürgüne mi gönderiyorlarmış, onu söyleyen yoktu.
Ama parkın açılışına katılacak insanların otobüslerle taşındığını "ifşa edenler" çoktu.
Tabii ya, ne gerek var otobüse falan...
İlla Millet parkını göreceksen, sabah saatlerinde çıkarsın Kağıttepe'den pardon Kağıthane'den akşamın da Yeşiköy'desin.
Nasıl olsa yol üstü bir sürü hastane var.
E işten bile değil saçmalamamak...
Sonuçta, paşa paşa karşı çıkmak, muhalefet etmek zorunda olduğun şey park, Ağaç... Beton, cam ve demir kenti İstanbul'un en çok ihtiyaç duyduğu yeşil alan eksikliğini giderecek bir proje...
Ancak alkışlanır.
Ne var ki, komik olmayı göze alıp, böylesine faydalı icraatlara bile kulp takmaya çalışmayı, muhalefet etmeyi gazetecilik sananların liyakat seviyesi bu.
Hallerine bakmadan, Dünyada parmakla işaret edilen, finansman planından, mühendisliğine yapım aşaması örnek gösterilen, ödüllü dev alt yapı projlerini birer birer bitiren Erdoğan'a "gitsin "diyorlar.
Yerine de "adam" Cumhurbaşkanlığı külliyesinde nadide eserlerle taçlandırılmış dünyanın sayılı kütüphanelerinden birini açtığında bile "Sanki okuyan bir milletiz" diye burun kıvıran "liyakat sahipleri" gelecekmiş.
İşte yine tam da bu yüzden kaybedecekler...
Çünkü kargalar da aklı başında muhalif seçmen de muhalefeti örümcek ağı gibi sarmış kadronların olası iktidarını hayal edip "Aman" diyor.
Yapan kazanacak, elini taşın altına sokana, taş üstüne taş koyana karşı çıkan kaybedecek.
İnanın, bu ilke hiç şaşmaz.
***
FUTBOLUN İYİSİ DE İYİ OLUYORMUŞ...
Çocukken maç yapmaya bayılırdım, mahallede takımlar kurardım. Ama hayatımın hiçbir döneminde bir futbol takımının taraftarı olmadım.
Ne yapayım, izlemek, oynamak kadar zevk vermiyordu.
Voleybol ve basketbol maçlarını daha eğlenceli buluyordum.
Cumartesi gecesi fikrim biraz değişti diyebilirim.
Evet, Real Madrid, Liverpol kupa maçını ikinci yarısını ve ödül törenini izledim.
O ne uyum, ne şovdu ama öyle!
Tıkır tıkır, saat gibi.
Futbol maçının iyisi de iyi oluyormuş demek...
Bizde işlerinden daha çok siyasi çıkışlarıyla gündeme gelen, "racon" kesen, TV programlarında imaj yapma peşine düşen futbol adamları (peki insanları olsun) da izlemişlerdir mutlaka.
"Bu futbolsa bizimki ne" diye söyleniyorlar mı yoksa bahaneler mi üretiyorlar?
Ne diyorsunuz, duyamıyorum?
Bir cevap verin, neticede bizi futboldan siz soğuttunuz.