Herkes
"Yukarı Bakma" (Don't Look Up) isimli filmi konuşuyor. Netflix'te bir numara.
Merak etmeyin, sinema eleştirmenlerimiz gibi filmi anlatmayacağım.
Spoiler vermeden özetleyecek olursam... Filmde
bilim adamları, insanlara gökyüzünü gösterip dünyaya çarpacak olan kuyrukluyıldıza karşı tedbir almaları için uyarırken,
yukarı bakmamaya "inat eden" insanlığın yok oluşunun "trajedisi" anlatılıyor.
Don't Look Up hakkında basında
"Esaslı bir hiciv, cesur bir kara mizah, okkalı bir kapitalizm, sistem eleştirisi" türünden yazılar çıkıyor...
"Devrimci manifesto" diyen bile var.
Dün de küresel ajanslar, filmini anlatan başrol oyuncusu
Leonardo DiCaprio'nun,
"Çünkü biz komünal bir türüz" sözlerini tüm dünyaya duyurdular.
Bu
vıcık vıcık popülariteden olsa gerek filmi izlemek
içimden gelmiyordu.
Ancak gazetemizin yazarı Sevgili
Kerem Alkin'den,
"Mutlaka izlemelisin, yorumlarını merak ediyorum" mesajını alınca önyargımı bir kenara koydum...
"The Revenant"taki performansı dışında ciddi bir işine denk gelmediğim DiCaprio'ya rağmen beklenti içine girerek filmin başına oturdum.
Bitirir bitirmez de Kerem Hoca'yı arayıp
"Küreselcilere dair önyargılarıma karşı çok da önyargılı olmamam gerektiğini karar verdim" dedim.
Zira filmin
"sarsıcı" diye pazarlanan önermesi çok ama çok tanıdıktı...
Gelmekte olan "tufan", "çomarların"
irrasyonel tercihlerinin bir sonucuydu... Filmde
demokrat Meryl Streep'in dişisini canlandırdığı Trump gibilerini
seçerlerse olacağı
buydu.
Eğitim şarttı, falan...
Eleştirilerimi dinleyen Alkin'den,
"Artık meselemiz budur, onun için tavsiye ettim" yanıtını alınca içim rahatladı.
Zira, Alkin'in pandeminin başında Sabah'ta yayınlanan
"Gözetleyen kapitalizme hazır mıyız?" yazısında mekaniğini tarif ettiği bu
yeni medya eleştirelliği hakikaten çok sinsi.
Önyargısız genç zihinlerin
sisteme yönelik tepkisini, devrimci pozlara girerek muğlak adreslere yönlendirmeyi ustalıkla başarıyor.
Bir sağa bak diyor bir sola...
Kitleleri avanaklaştırıp,
dünyanın ilk on zengininin sahibi olduğu, domine ettiği medya platformlarında,
tam kadro müesses nizamın arkasında duran Hollywood yapımlarıyla yeni kapitalizm ve sermaye eleştirisi yapılabileceğine inandırıyor.
Paranın patronlarının,
devrimci marşlarla banka soyan anarşistlere güzelleme yapmak için neden diziler çektirdiği sorusunu unutturmayı başarıyor...
Öyle vahşi bir sömürüden bahsediyoruz ki, düşünün, bir yandan cebimizi boşaltırken, bir yandan da
tepkimizi bile hanesine (big dataya) satılmak üzere kaydediyor. Suyumuzun suyunu sıkıyor.
Marx şahit olsa kuşkusuz
artı değer teorisini ek yapma ihtiyacı duyardı.
Yıllarca sömürü düzeninin
kırdan mı kentten mi kırılacağına karar veremeyen solcuların Netflix'te karar kılmaları karşısındaysa muhtemelen nutku tutulurdu...