Pandemi tellalları kıvırmaya başladı
Bir yıldır Bilim Kurulu'nun her yasak tavsiyesine "yetmez ama evet" diye alkış tuttular.
17 günlük kapanmalara burun kıvırıp "Kamusal alanda hayatı en az bir ay durdurmalıyız" dediler.
Yolda hava almak için maskesini burnunun altına indireni, işe gitmek için kalabalık dolmuşa bineni, lokantasını, kafesini, bakkalını açan esnafı "cahil", "sorumsuz" diye yaftaladılar.
Dahası, yasakların, tedavi yöntemlerinin işlevini sorgulayanı "çomar" diye küçümseyip suskunluk sarmalını derinleştirdiler.
Toplumun ve bireylerin ruh sağlığından, kültürel hayatın sekteye uğramasından bahsedince, "Doktorlar ölüyor, siz psikolojiyi, sanatı düşünüyorsunuz" diye ajitasyona sarıldılar. Popülizme saplandılar.
Sokağa çıkmak, seyahat etmek gibi temel anayasal haklar askıya alınırken dertleri özgürlükler değil, yalnızca "çifte standart" oldu. Toplanan AK Parti kongrelerini hatırlatıp "Bize yasaksa onlara da yasak olsun" diye itiraz ettiler.
Hürriyetçilikle alakası bile kalmayan Stalinist kafalar bir yana, "en liberali" bile "Serbestse herkese serbest olsun" diyemedi.
Ama ne olduysa bugünlerde bir aydınlanma yaşıyorlar.
Medyası, tıbbiyesi, Müftüoğlu'su, Ceyhan'ı, Altaylısı maltaylısı sanki pandemide yaratılan korku ateşine canhıraş odun atan kendileri değilmiş gibi "acabalarını", şüphelerini dile getiriyorlar.
Aslında esnafın canına okuyan yasaklar çok da elzem değilmiş. Açık havada maske olmasa da olurmuş...
Birkaç gündür de Redd isimli müzik grubunun açık havada bir grup gence konser vermesini tartışıyorlar.
Açık havada bulaşma riskinin çok düşük olduğunu gösteren bilimsel deliller varmış...
"Ayrıyeten" açık alan kısıtlamalarını kaldırmak, kişilerin fiziksel sağlığının yanında ruh sağlıklarını muhafaza etmek için de büyük önem taşıyormuş.
Günaydın!
Neyse, geç olsun güç olmasın diyeceğim ama sözünü ettiğim arkadaşları iyi tanıyoruz.
Bakalım bu apar topar tornistanlarının altından ne çapanoğlu çıkacak?
***
TUTMAYIN KÜÇÜK ENİŞTEYİ
Duran TOMA'ya kafa atmak gibi "parlamenter" faaliyetleriyle tanınan İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, çalıştığı kanalın yakılmış canlı yayın aracı önünde poz veren Ruşen Çakır'ın Youtube yayınına katılmış.
"Bu devlet katil... Bu devleti yıkmamız gerekiyor. Evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir katil devlettir" demiş.
Bu uğurda her türlü yöntemin meşru olduğunu ilan etmiş...
Belli ki, seçmenden aldığı oyu illegalite romantizmiyle çarçur eden bu müzmin ergen, son dönemlerde iyi tık alan mafya liderinden rol çalmak istiyor...
Ne var ki yeryüzünde hiçbir demokrasi, varlığını açıkça hedef alan bir siyasetçiyi, savaş gibi ciddi ulusal kararları aldığı Meclis'inde barındırmaz.
Tutmayın bunu da...
Açın önünü...
Artık yeraltına mı iner, dağ başına mı çıkar ya da yurt dışına gidip istihbarat servislerinin kucağından savaş ilan ettiği ülkesine ateş mi eder, kendi bileceği iş.
Zira nerede olursa olsun, kendini yıkmaya adadığı Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyük Millet Meclisi'nde bulunmaması gerektiği açık.
***
'MAFYA BEY' DİYECEKSİNİZ!
CIA kontrolündeki BAE'ye sığınan Sedat Peker, dün de oluk oluk kanlarını akıtacağım dediği halde bugün kendisine âşık olan muhaliflere ayar veriyordu:
"Kendini muhalif kabul eden siyasiler, suç örgütü lideri dediniz, eyvallah. Ancak her geçen gün çıtayı yükseltiyorsunuz..."
Peker yeni dostlarına sinirlenmekte haklı.
İnsan hiç olmazsa "Mafya Bey" der.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- 60 günde Trump’ın elini kolunu bağlayacaklar (20.11.2024)
- Parsel parsel... (18.11.2024)
- Bahçeli’nin Öcalan çıkışıyla balataları sıyırdılar (17.11.2024)
- Eyvah asgari ücret artıyor! (16.11.2024)
- Patronun çırakları (15.11.2024)
- Zulme karşı insanlık ittifakını genişletiyoruz (14.11.2024)
- Sanırsın Trump ABD’ye değil Türkiye’ye başkan seçildi (11.11.2024)
- CHP erken seçim diye diye erken kurultaya gidecek (10.11.2024)
- Yavaş’ı İmamoğlu medyası vuruyor (09.11.2024)
- Trump kazanınca kaybedenler (08.11.2024)