Bakalım Orhan Pamuk’u yeniden sevebilecek miyim?
Orhan Pamuk'un 2010 yılına kadar yazdığı tüm kitapları okudum. Kara Kitap başta olmak üzere, Cevdet Bey ve Oğulları ve Benim Adım Kırmızı ile çok iyi vakit geçirdiğimi söyleyebilirim.
O zamanlar Pamuk'tan övgüyle bahsetmek "entelektüel camiada" popülizm diye küçümseniyordu. Ama ben yeni tarzları deneme cesaretini gerçekten heyecan verici buluyordum.
Nobel'i aldığında da havalara uçmuştum. Ülkemden bir edebiyatçının bu büyük ödülü kazanması umudumu artırmıştı.
Hatta dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Pamuk'tan bir kutlama telefonunu esirgemesini eleştiren yazılar yazdığımı hatırlıyorum.
Derken yazarla bağım koptu. İlgimi kaybetmemin nedeni, cesur bir aydın olarak gördüğüm Pamuk'un yıllardır kendisini marjinal bulan kültür endüstrisinin merkezine doğru çark edişiydi.
Belli ki İletişim Yayınları gibi mecralar artık kendisini kesmiyordu. Suyun başını tutmuş olan Aydın Doğan'ın ve bankaların yayınevleriyle de barışmalıydı.
Pamuk resmi söylemi reddeden demokrat duruşunu, askeri vesayete karşı ilkesel tavrını unutturmak için çabalar hale gelmişti.
Eski romanlarına sinen eleştirelliği, komplekssiz Doğu-Batı kıyasları, yerini sığ bir oryantalizme bırakmıştı.
Yurtdışındaki söyleşilerinde ya da ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı eski Hürriyet'teki beyanlarını gördükçe kurgusal zekâsına saygı duyduğum yazar bu olamaz diye söyleniyordum. Zira bir Sözcü yazarı gibi, "Türkiye'de şeriat tehlikesi var. Ülkeyi sultan yönetiyor" falan demeye başlamıştı.
Pamuk'un pandeminin romanını yazdığını duyunca yazarımızla 11 yıllık ayrılığımıza bir son vermeye karar verdim. Dün Veba Geceleri isimli romanını aldım.
Öyle ya, kim bilir, pandemi pek çoğumuz gibi Pamuk'u da değiştirmiş, hatta belki eski günlerine döndürmüş olabilir.
Kitapla ilgili yorumumu en kısa zamanda yine burada sizlerle paylaşacağım.
***
MÜTEVAZILIK MI UMURSAMAMAK MI?
Kimi zaman Twitter'da niçin daha fazla kişiyi takip etmediğimi soranlar oluyor. "800 kişi az değil mi" diyorlar.
On binlerce kişiyi takip eden gazetecilerin "mütevazılığını" örnek gösteriyorlar.
Bu eleştirilere birkaç açıdan katılmıyorum.
Birincisi, paylaşımlarını takip edeceğim kişileri, yüz yüze tanımasam da "bildiklerim" arasından seçiyorum. Çünkü Twitter'dan bilgi alıyorum. Dolayısıyla da kanaatlerimi şekillendiren enformasyon kaynaklarımı, neyi, niçin, hangi bağlamda paylaşım yaptığını kestirebildiğim, ilişkilerime hâkim olduğum hesaplar içinden tercih ediyorum.
Araştırmalar da bir insanın 150 kişiyi ancak tanıyabileceğini gösteriyor. Burada "tanımadan" kasıt, ilişkilere, hatta eğilimlere vâkıf olmayı da içeriyor.
Yani, tıpkı üstün zekâlı birinin bile aynı anda ancak yedi ayrı işi, konsepti takip edebilmesi gibi, insanın başkalarıyla iletişiminin de bir sınırı var.
Hadi anlık akan sosyal mecrada bu denli derin bir ilişkinin değil de sadece görmenin yettiğini ve süper zekâ olduğunuzu kabul edelim.
Bu limiti biraz daha artıralım. Bin, 2 bin diyelim...
Ama 40-50 bin takipçiyle bir iletişim kurmanın imkânı yok. 24 saat dikkatinizi Twitter'a verseniz bile yok...
Kaldı ki, çoğu zaman takip ettiğim o 800 kişiden bile paylaşımlarını kaçırdığım oluyor. Hatta arada bu yüzden fırça da yiyorum.
Sözün özü, mütevazılık ile ilgisizlik arasında çok ince bir çizgi olduğunu unutmamak lazım.
***
ÜZÜLME KAPTAN
Süveyş Kanalı'yla birlikte tüm dünyanın tedarik zincirini tıkayan ve daha şimdiden milyarlarca doların buharlaşmasına mal olduğu söylenen Ever Given isimli gemi dün hâlâ kurtarılmayı bekliyordu.
Bense, yılda 18 bin geminin geçtiği ve küresel ticaretin yüzde 12'sine aracılık ettiği söylenen kanala gemisini oturtan o kaptanın halini düşünüyorum...
Allah sabır versin.
Teselli olur mu bilmem ama.. Gerek kaptanlık yeteneği gerekse kurtarma çalışmaları üzerine yapılan esprilerle şimdiden denizcilik tarihine geçti.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- 60 günde Trump’ın elini kolunu bağlayacaklar (20.11.2024)
- Parsel parsel... (18.11.2024)
- Bahçeli’nin Öcalan çıkışıyla balataları sıyırdılar (17.11.2024)
- Eyvah asgari ücret artıyor! (16.11.2024)
- Patronun çırakları (15.11.2024)
- Zulme karşı insanlık ittifakını genişletiyoruz (14.11.2024)
- Sanırsın Trump ABD’ye değil Türkiye’ye başkan seçildi (11.11.2024)
- CHP erken seçim diye diye erken kurultaya gidecek (10.11.2024)
- Yavaş’ı İmamoğlu medyası vuruyor (09.11.2024)
- Trump kazanınca kaybedenler (08.11.2024)