Günlerdir "yargıdaki FETÖ'cüler tartışması" sürüyor.
Bu tartışmayla ilgili söyleyeceklerim belli:
1- Gazetecilerin yargı ile kaygılarını dile getirmeleri, kamu adına yanlış gördükleri uygulamaları, beklentilerini dile getirmeleri, sorular sormaları, eleştiriler yapmaları "Türk yargısına parmak sallamak" falan değildir. Çünkü bir ülkede aziz olan hukuk sistemleri ve pratiklerideğil, vatandaşların adalet duygusudur. Gazetecilerin görevi de vatandaşın görüşleri ile siyaset mekanizması arasında köprü vazifesi görmektir.
2- Aklı başındahiç kimse, partisiiçindeki geçmişi,tutumları, tavrı ortadaolan, iyi niyetini bildiğimizAdalet BakanıAbdulhamit Güliçin FETÖ'cü imasıyapamaz. DolayısıylaBakanın dedikodulara,kulis diye satılanaşırı yorumlara primverip, eleştiri sahiplerini"maklubeye kaşıksallayanlar" diyerek birpotaya atması da kolaycılıktır. Kamu adına eleştirelliğini koruyanbiz gazetecilerin tümünü yaftalamaktır. Ortadaki çözüme muhtaç sorunlarımızın üstünün örtülmesi, ertelenmesidir. Havanda su dövmektir.
3- Bu saatten sonra vakit kaybetmeden siyasilere ve gazetecilere düşen, isimlerin önüne muğlak sıfatlar ekleme yarışına girmek değil, kamuoyunda hızla düşen yargıyagüveni yükseltmeye çalışmak için kafa yormaktır.
***
Biz bu tartışmayı yaparken dün İstanbul32. Ağır Ceza Mahkemesi, üzerinde çokkonuşulan bir yargısal süreçle ilgili kararınıverdi. Hatırlayacaksınız, 11 Ocak 2016'da birgrup akademisyen, "Hendek operasyonları"sırasında güvenlik güçlerini eleştiren ve direnenPKK'lı teröristlere destek veren "bu suçaortak olmayacağız" başlıklı bir bildiri yayınlamışlardı.
İşte mahkeme dün, bu eylemleri nedeniyle yargılanan o akademisyenlerden biri olan Profesör Nilüfer Göle'nin beraatına karar verdi. Üstelik ifadesini bile almaya gerek duymadan!
Elbette benim açımdan adına "barış bildirisi" denilen o metninde savunulacak hiçbir şey yok.
Hatta züccaciyeci dükkanına giren filgibi, kentlere yerleşip sivilleri kalkan olarakkullanan teröristlere karşı düzenlenen bu operasyondagüvenlik güçlerinin azami dikkatigösterdiklerini düşünüyorum.
Ancak bu operasyonlara yanlış ve yanlıargümanlarla karşı çıkmanın cezayı, yargılamayıgerektirecek bir suç olduğu konusundakafamda sorular var.
***
"Yasalar böyle, görmezden mi gelinsin, birilerine ayrıcalık mı tanınsın" diyenlerleriniz olduğunu biliyorum."
Elbette hayır. Ama bu, amacı adaletisağlamak olan yasalarımızın hedefe katkı yaptığını mı yoksa zarar mı verdiğini tartışmamıza engel değil.
Kaldı ki, adalet "yasalar neyse o" denilerek inşa edilemez. Çünkü hukuk devleti yasadevleti değildir, amacı adaleti tahsis etmek olan bir organizasyondur.
Şimdi düşünün, yıllardır süren ama sonucun beraat olacağı dünden bellibu soruşturmanın başlatılması mıTürkiye'nin faydasına oldu? Yoksa kamuoyu tarafından ahlaken ve siyaseten anında mahkum edilen bu girişimin yargılama konusu yapılmaması mı iyi olurdu?
İnanın dışarıda da köpürtüldükçe köpürtülen bu yargısal süreç olmasaydı hiçbirimiz o bildiriyi hatırlamıyor olacaktık.
Bence bu konu, geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Gül başlıklarını açıkladığı yargısal dönüşüm paketine de olumlu katkılar yapacak bir tartışma için çok yararlı ayrıntıları barındırıyor. Magazini bırakıp yargı ile ilgili bu tür yapısal tartışmalara girmemiz vakti gelmedi mi?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.