Günlerdir Öcalan'ın açıklamalarının PKK'nın Suriye'deki ayağı YPG'yi kapsayıp kapsamayacağı tartışıldı. Bizzat İmralı görüşmelerini yapanlar "kapsıyor" dese de birileri ısrarla "kapsamıyor" diye yeri göğü inletti. Tam ısrarcıların ağır bastığı bir anda, tıpkı Suriye'deki halk devrimi gibi öyle bir adım atıldı ki bütün bu konuşanlar suspus oldu. İki siyasi aktör, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Mazlum Abdi bir araya geldi ve dünyaya 8 maddelik bir anlaşma yaptıklarını açıkladı.
Bu bir ilk adımdı. Önemli yanı da kuşatmaların devam ettiği bir anda, devreye sokulmasıydı. Tabii bu anlaşmanın ne anlama geldiğinin, nasıl uygulanacağının tartışılmayacağı anlamına gelmiyor. Zaten öyle de oldu ve birçok yönden anlaşma tartışmaya başlandı. Kimi bir ABD dayatması olduğunu, kimi silah bırakmadıklarını söyledi, kimi de açık bir teslimiyetten söz etti.
Böyle düşünenler elbette var ve tartışmalar da sürecek. Ancak şu gerçek değişmedi: Bölgede emperyalistlerin dayattığı "Lübnanlaşma" siyaseti artık çözüm değil. Irak'ta ve Balkanlar'da bu görüldü.
Fakat bunu hâlâ DEM Parti ve PYD içinde görmeyen siyasi aktörler var. Hâlâ "Rojava devrimi" hayaliyle yaşayan bu isimlerin, dönüp Öcalan'ın şu sözlerini bir kere daha düşünmesi gerekiyor:
"Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.
Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür."
Buradan bir bölgesel yönetim ya da Cengiz Çandar'ın dediği gibi ordu içinde bir ordu veya kolordu kurulması mı çıkar? Aynı şeyi Dürziler, Nusayriler ya da Türkmenler isterse ne olacak? Irak'ta etnik ve dini ayrışmanın nelere mal olduğu görülmedi mi? Irak'ı bölme planının mimarı eski ABD Başkanı Biden yıllar önce "Özerklik Yoluyla Birlik" sağlanacağını ileri sürmüş ama gelinen noktada Irak'ta cehennem yaşanmıştı. Çünkü o sosyolojiye bu plan oturmuyordu. Şimdi aynı şey Suriye'de olursa ne değişecek?
Suriye Kürtleri için de olması gereken Öcalan'ın dile getirdiği gibi, bin yıllık Kürt-Türk ittifakının demokratik yollarla yeniden inşa edilmesinden ve geleceğinin gerçek bir demokraside, siyasi ve sosyal reformlarla derinleşmesinden geçiyor.
Umarım sadece DEM Partililer değil Suriye'deki PYD'liler de bir önceki çözüm sürecinde Öcalan'ı dinlemeyen HDP'lilerin düştükleri hataya düşmez ve bir kerecik olsun siyaseti denerler.
***
SİYASİ OLARAK 'TÜRK' VEYA 'RUS' OLUNABİLİR Mİ?
Bugünlerde Rusya-Ukrayna savaşı ya da barışı gündemde ama ulus olarak yakınlıkları da hiç gündemden inmedi. Bizde de ulus devlet modeli çok tartışıldı. Özellikle Öcalan'ın "ulus devlet" modelinden vazgeçtiğini açıklaması tartışmayı yeniden gündeme getirdi.
Olayın Rusya'yla ilişkisine gelince, onu da bir süre önce yeniden okuduğum Brzezinski'nin "Büyük Satranç Tahtası" kitabında yer alan şu satırlara bırakalım:
"Rusya salt Rus etkinliği üzerine kurulu ulusal bir devlet midir? Yoksa (Britanya'nın İngiltere'den daha fazlası olması gibi) tanım olarak daha fazlasıdır da bundan dolayı imparatorluk olmak kaderi midir? Tarihi, stratejik ve etnik olarak Rusya'nın gerçek sınırları nerededir? Bağımsız Ukrayna bu tarihi, stratejik ve etnik koşullarla değerlendirildiğinde geçici bir sapma olarak mı görülmelidir? (Birçok Rus bu şekilde hissetmek eğilimindedir) Rus olmak için etnik olarak Rus (Russkyi) olmak gerekir mi? Yoksa etnik olarak Rus olmadan siyasi olarak Rus olunabilir mi? (Bu 'Rossyanın' olmak demektir. İngiliz değil, 'Britanyalı' olmaya denk düşer.)"
"Türk milleti" kavramına da böyle bakılabilir, ne dersiniz?