ABD ve Batı emperyalizminin bölgeye hançer gibi sapladığı İsrail'in Gazze soykırımı bütün şiddetiyle sürüyor. O barbarlığın son hamlesi Hamas'ın yeni siyasi lideri Yahya Sinvar'ın şehit edilmesi oldu. Bu saldırı, derin üzüntü yaratsa da ne Filistinliler ne de bölge halkları için şaşırtıcı değil. Filistin'in tarihi işgaller, katliamlar, suikastlar ve aynı zamanda "direnişin" tarihidir.
Filistin'in işgali aslında İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturulan küresel sistemin bölgedeki görünür yüzüydü.
Sistem, Vietnam'dan Şili'ye, Ukrayna'dan Afganistan'a, Balkanlar'dan Kafkasya'ya birçok bölgeye el attı, karıştırdı, kan ve gözyaşı döktü.
Ama ne ilginçtir ki, bazı bölgelerden yenilip ya da "yola getirilip" çekilse de içinde bulunduğumuz "Ortadoğu" coğrafyasından elini hiç çekmedi. Hatta daha ileri giderek Irak'ı, Suriye'yi, Lübnan'ı paramparça etti.
Lübnan, Filistin işgalinden sonraki sürecin ilk kurbanlarından biriydi. 70'li yılların ilk yarısından sonra "SağcıFalanjistler, Solcu Müslümanlar" çatışmasıyla bölgeye, siyasi literatüre "Lübnanlaşma" olarak giren sistem dayatıldı. Başbakan Hariri dâhil çok sayıda siyasi lider, kurulan tuzaklar ve suikastlarla ortadan kaldırıldı. Mezhep, din ve etnik yapı üzerinden sorunlu bir siyasal sistem inşa edildi. O gün de bugünkü gibi küresel sistemin Birleşmiş Milletler gibi kurumları hiçbir işe yaramadı.
Çünkü BM bizzat İsrail'i korumak için vardı ve bunu da Batılı liderler saklamıyordu. Bu gerçeği 2006 yılında Beyrut'ta bulunan dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel açıkça söylüyordu: "Burada İsrail'i korumak içinbulunuyoruz."
Aynı dönemde yine Lübnan'a giden ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İsrail'in Lübnan'a saldırısına destek veriyor ve bu saldırıyı, "Yeni birOrtadoğu'nun doğum sancıları" olarak niteliyordu.
O günleri Lübnan'a giderek izleyen gazeteci Banu Avar, "Böl ve Yut" kitabında, bugün 50 bin Filistinliyi katleden soykırımcı İsrail'in arkasındaki ABD'yle birlikte bölgeyi nasıl kaosa sürüklediğini ayrıntılı anlatıyordu. Konuştuğu isimlerden biri de Hizbullah'a yakın gazeteci İbrahimMusavi'ydi.
Musavi iki önemli tespit yapıyordu. İlki bugün Türkiye'nin de gündeminde olan "iç cephe" meselesiyle ilgiliydi: "Emperyalizmin iki safhasıylakarşı karşıyayız. Birincisi işgallerlegelen emperyalizm. İkincisi isemaskeli emperyalizm; dışarıdakilerve bir de içimizdekiler var.İçimizde kendi halkının çıkarlarınakarşı Batı'yla birleşenler var."
İkincisi ise "Lübnanlaşma"ydı: "Lübnan yeni Ortadoğu'nunçizilmesinde başlangıç noktası.Bu projeden en çok kazanan güçİsrail ve Amerika. Hem mezhephem dine dayanan küçük ülkelerkurmak istiyorlar ki, ileride gerekirsedaha da parçalayabilsinler..."
Gördüğünüz gibi ister 100 yıl, ister İsrail hançerinin saplandığı 76 yıl, isterse Lübnan'ın işgal edildiği 20 yıl önceye gidin, değişen hiçbir şey yok. "Demokrasi havarisi" Batı yakası bildiğini okumaya devam ediyor.
Asıl sorun ise Doğu yakasının bütün bu olup bitenlere rağmen ayağa kalkmaması. Tehlike kapıya geldiğinde iş işten geçmiş olacak.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.