Günlerdir medyada gerçekten insanın içini acıtan, vicdanını sızlatan 4 kız kardeşin acı hayatları anlatılıyor. Ortada daha bebekken onları terk eden bir anne, hayatları yetimhanede geçen 4 kız kardeş var ama baba veya babalar yok.
Kızlardan biri o babaları aramaya kalkınca da ortalık karıştı. Çünkü adı geçen ya da baba olduğu iddia edilen kişiler ünlü ötesi ünlüydüler. Toplumda ahlak abidesi olarak bilinen isimlerdi. Biri tiyatro ve sinema dünyasının ünlü ismi Metin Akpınar, öteki de televizyon dünyasının "derin" programcısı Uğur Dündar'dı. Acı olan ne biliyor musunuz; birinin sanatçı diğeri gazeteci olmasına rağmen yıllarca yetimhanelerde annesiz ve babasız büyüyen o çocukların arayışını görmezden gelmeleri.
Hukuken de olsa sonunda Akpınar babalığı kabullendi. Ama "derin" araştırmacı gazeteci Uğur Dündar geçmişinde böyle bir ilişki yaşamadığını, elinde Adli Tıp raporu olduğunu söyleyerek herkesi haşlamaya başladı. Hatta muhalif olduğu için iftira atıldığını söylüyor, yetinmiyor bir de yazdığı gazetede karşı kampanya başlatıyor. Neymiş, muhalif olduğu için itibarsızlaştırılıyormuş... Oysa ortada babasını arayan acılar yaşamış genç bir kadının feryadı var. Hani kadının beyanı esastı...
Bu konuda ne yazık ki "çağdaş" kadın dernekleri de suskun. İşin en vahim tarafı ise bir kadın sunucu ile Uğur Dündar arasında yaşananlar. O utanç verici sahneleri sevgili Gaffar Yakınca'yla birlikte izledik. Yakınca'nın şu satırları, sıradan kötülüğün ne kadar olağanlaştığını anlatmaya yetiyor:
"35 yıl boyunca kimsesiz yaşamış bir insanın öz babasını bulmak için gösterdiği çaba ile alay etmek, 'Benim sağlıklı bir cinsel hayatım var' diyerek kıkırdamak için ne düzeyde bir kötülük gerekir?
O kıkırdamalara şuh kahkahalar ile eşlik edip, 'Ayilahi evet teke gibi adamsın, senin şeyinin hesabınımı tutacağız' diyebilmek için ne tür bir kalpsizlikleyoğrulmuş olmak gerekir?
Bu rezil tiyatroyu izleyip tepki vermemek, gönül rahatlığı ile '..spular adama iftira atıyorlar' diyebilmek için nasıl bir kara vicdan gerekir? Yıllarca gizli kameralarla, gizli ses kayıtlarıyla sözde gazetecilik yapıp konu kendisine gelince 'yayın yasağı' getirtmek için nasıl bir ahlak anlayışına sahip olmak gerekir?"
Aslında ortada akıl dışı bir iddia da yok. Babasını arayan bir genç kız, sadece şüphelendiği her veriyi değerlendirerek iz sürmeye çalışıyor. Doğru çıkar veya çıkmaz, bundan daha doğal ne olabilir?
Bakın Sabah'a konuşan bir tanık, bizzat Dündar'ın gençlik yıllarında çalıştığı Çınar Otel'le ilgili şöyle diyor: "İstanbul'un gençleri eskiden Yeşilköy ÇınarOtel'e giderdi. Suphiye'nin Uğur Dündar'lagörüştüğüne ben tanığım. Gözlerimle gördüm."
Bir de Dündar'ın bizzat köşesinde yazdığı anıları var ki fazla söze gerek yok. Çınar Otel'de cankurtaranlık yaptığı yıllarda ünlü futbolcular Can Bartu ve MetinOktay'la tanıştığını anlatırken çok özel bir anısına da yer veriyor: "Bir akşam cankurtaranlık mesaimi tamamlayıpişten çıkmak üzereyken Metin Ağabey seslendi.Gece kulübüne gitmek için beklediğiarkadaşı Tophaneli Kâmil (Altan) nedense gelmemiş,o da bana, 'Haydi gel, felekten bir geceçalalım. Üstelik şanslısın, iki güzel kız yukarıdabizi bekliyor' demişti. Metin Oktay'ın benimutlu etmek için su gibi para harcadığı o eğlencegecesini hatırladıkça, bir trafik kazası sonucuaramızdan erken yaşlarda ayrılan bu 'kral adam'için gözlerim buğulanır."
Başka sorum yok. Gerçekten kızın olmayabilir ama keşke biraz da babasını arayan bir genç kız için gözleriniz buğulansa da öfkelenmeden, muhalifliğe bağlamadan, alay etmeden bu meseleye yaklaşsaydınız.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.