‘Biz de sizin gibi burjuvayız’
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan iki kutuplu dünya düzeninde ve sonrasında dünyanın neresinde bir kaos veya darbe olsa arkasında ABD ve Batı Bloku vardı. Tabii bu tespit, Sovyetler'in ve devamındaki Rusya'nın ya da Çin'in tertemiz olduğu anlamına gelmiyor. Ama düzenin esas patronu ABD'ydi ve ABD hâkimiyetini ya ekonomik tetikçileriyle ya da başta CIA olmak üzere Batılı istihbarat örgütleri aracılığıyla kaos çıkararak, kumpas kurarak yönetti. Küresel dengeyi bir "düşman" yaratarak sürdürdü.
Başlarda düşman Sovyetler ve Çin'di. Sovyetler çökertildikten sonra Rusya hedefe konuldu. Aynı zaman diliminde ona paralel ikinci bir "düşman" daha üretildi. Kendi kurdurdukları terör örgütleri ve "haydut devletler" üzerinden İslam "düşman" ilan edildi. Şu anda bu sürecin içindeyiz.
Hiç değişmeyen düşmanları ise "bağımsızlıkçı" liderler ve ülkelerdi. Atatürk'ten Tito'ya, Musaddık'tan Gandi'ye, günümüzde ise Lula da Silva'dan Recep Tayyip Erdoğan'a bağımsız veya biraz otonom davranan liderler veya ülkelere ya darbe yapıldı ya da itibarsızlaştırıldı.
ABD ve Batı Bloku, söylem olarak dünyanın daha demokratik olmasını ister görünürken, fiiliyatta tam tersi karıştırıyordu. Teröre destek oluyor, ülkeler arası sorunları içinden çıkılmaz hale getiriyordu.
Bu sürecin son örneği Ukrayna'ydı.
Hem bu konuda hem de ABD-Rusya ilişkilerinde son 30 yılda neler yaşandığını en iyi bilen isimlerden biri hiç kuşkusuz Rusya Devlet Başkanı Putin'di. Putin, önceki gün ABD'li gazeteci Tucker Carlson'a konuştu. Hem zamanlaması hem de içeriğiyle çok tartışılacak, ses getirecek bir konuşmaydı bu. O konuşmadan sadece iki konuda söylediklerini buraya almak istiyorum. İlki NATO'yla ilgili...
Putin, Rusya'nın NATO üyesi olmak istediğini bizzat ABD Başkanı Clinton'a önermiş:
"Kremlin'de Başkan Clinton ile görüştüm, hatta 'Bill, NATO'ya girmek istesek, sence olur mu?' dedim, o da 'Bence olur, ilginç olur' dedi. Sonra akşam yemeğine oturduk, o zaman ne dedi? 'Biliyor musun, ekibimle konuştum, mümkün değil şu an' dedi. İsterseniz gidin sorun, teyit edecektir. Evet deselerdi, yakınlaşma süreci başlardı ve nihayetinde NATO'ya girebilirdik, samimiyet görseydik olurdu, ama olmadı."
Rusya'nın bu isteğinin çok daha önce başladığını da şu sözlerle anlatıyor:
"1991'den sonra Rusya, uygar devletlerin kardeş ailesine kabul edileceğini sandı, ama bu olmadı, bizi kandırdılar. ABD, NATO'nun genişlemeyeceğini söyledi, ama 5 kez genişledi, hepsine müsamaha gösterdik, ikna etmeye çalıştık, 'Lütfen yapmayın' dedik, 'Biz de sizin gibi burjuvayız, serbest piyasa var, komünizm yok, pazarlık edelim' dedik. Yeltsin, Kongre'ye gitti ve 'Tanrı ABD'yi korusun' dedi, hepsi bir sinyaldi. 'Bizi de aranıza alın' denildi."
İkincisi Ukrayna meselesi... Putin, Ukrayna'daki yıkımın 2014 darbesiyle başladığını söylüyor:
"Ukrayna'da muhalefet yıkıcı adımlar atmaya başladı, işler Maidan gösterilerine ve darbeye kadar gitti. CIA desteğiyle yapıldı. Hükümeti değiştirmeyi başardılar. Darbeyi kabul etmeyenlere zulmettiler. 2014'te sivillere karşı uçak ve obüslerle savaş başlattılar. Her şey böyle başladı, sivilleri bombalayan uçakların görüntüleri var. Nasıl endişeli olmayalım? Kayıtsız kalamazdık. ABD, bizi bu raddeye itti. Kayıtsız kalmak, Rusya'yı mahvedebilirdi."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)
- Atatürk 10 yıl daha yaşasaydı (14.11.2024)
- Trump’ın öngörülemezliği ve Ortadoğu (12.11.2024)
- CHP’nin ‘yeni İSKİ’cileri (10.11.2024)