Seçmen üzerine düşeni yaptı ve olumsuz ekonomik koşullara, yıkıcı depreme, Batı medyasının kuşatmasına, terör örgütlerinin saldırılarına ve içerideki büyük sermayenin desteğine rağmen Başkan Erdoğan'ı tercih etti, ülkeyi 5 yıl daha yönetmesini istedi.
Beklentisi de, ekonomiyi rayına oturtmak, demokrasi ve hukuk açığını gidermek, enerjide, tarımda, sanayide yerli ve milli kaynakları harekete geçirmek, deprem riskini en aza indirmek, teröre karşı güvenlik alanında yakalanan trendi sürdürmek ve göçmen sorununu çözmekti.
Yeni kabine buna göre şekillendi ve açıklanır açıklanmaz da olumlu bulundu.
En çok merak edilen de MehmetŞimşek ve ekibinin ekonomiyi nasıl yöneteceğiydi.Muhalif ekonomistlerden bileövgü aldığına göre başlangıç umut verici
İkinci sırada dış politika ve güvenlik geliyor. Bu alanda uzun süredir çekirdek kadroda bulunan çok tecrübeli ve birbiriyle uyumlu güçlü bir ekip var. Dış politikada Hakan Fidan'ın, Milli Savunma'da YaşarGüler'in, MİT'te ise İbrahim Kalın'ın farklı yaklaşımlara, yeni açılımlara imza atacakları bir dönem başlıyor
Ekibin bir diğer önemli ismi de İçişleri Bakanı olarak İstanbul Valiliği'ndeki çalışmalarıyla dikkat çeken Ali Yerlikaya.
Türkiye bu ekiple, otonom dış politikasını ve güvenlik stratejisini sürdürürken özellikle Batı Bloku için yeni bir sayfa açtığının da işaretini veriyor. Bu değişime Batı'nın vereceği cevap, bundan sonra Batı-Türkiye ittifakının küresel ve bölgesel düzlemde nasıl seyredeceğinin yönünü belirleyecek.
Bu dönemde Türkiye'nin yakaladığı tarihi bir fırsat var: "Enerji üssü olma."
Kurumsal hafızaya sahip yeni Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, hem bu küresel fırsatı değerlendirmesi, hem son dönemde hayata geçirilen Milli Enerji ve Maden Politikası'nı sürdürmesi hem de yeni doğalgaz, petrol ve maden alanlarının keşfiyle sürecin öne çıkan aktörlerinden biri olacak.
Kuşkusuz sadece bu alanlarda değil, adaletten eğitime, sağlıktan tarıma birçok alanda mesleğin içinden gelen yetkin isimlerden oluşan yeni bir kabine var ve prangalarından kurtulan Türkiye'yi, küresel bilinmezliklere rağmen çok daha iyi bir noktaya taşıyacaklar.
TOPLUMSAL KUTUPLAŞMARİSKİ VE SANATÇILAR
Ancak Türkiye'nin çok temel bir sorunu daha var: Toplumsal kutuplaşma... Yakın tarihimizde çok derin siyasi bloklaşma, hatta yer yer toplumsal kutuplaşma yaşadık ama bugünkü kadar ikiye bölünmüş bir "düşmanlaştırma" zemini yoktu.
Bu konuda bırakın her bakanlığı, her yurttaşa bile görev düşüyor. Bu sadece iktidarda olanların da görevi değil. Muhalefet ne kadar destek verir bilemem ama sivil topluma ve sanatçılara da büyük görev düşüyor. Önceki akşam sevgili sanatçı dostum Yavuz Bingöl ve birkaç arkadaş sohbet ederken söz dönüp dolaşıp sanatçıların siyasetle ilişkisine geldi. Son yıllarda sıkça tanık olduğumuz linç kampanyalarından payına düşeni fazlasıyla alan Bingöl, şöyle diyordu: "Seçim süreçleri sert geçebilirama artık buna bir son vermemizgerekiyor. Çok yorulduk."
Bu söz üzerine bir süre "Peki ne yapılabilir?"diye konuştuk... Farklı birçok şeysöylendi ama işe iktidar ve sanatçılardanbaşlanılması gerektiği öne çıktı. Peki, "İlktaşı günahsız olan atsın" misali ilk adımıkim atacaktı? Sorular soruları izledi.
İktidar bir adım atsa karşılık bulur mu doğrusu bilmiyorum ama şunu biliyorum: Bu ülkede romancı, şair, müzisyen veya kendini sanatçı olarak niteleyenlerin büyük çoğunluğu ne yazık ki bu ülkenin yaşadığı acılarla ilgili değiller. Yaklaşık 40 yıldır derin acılar ve travmalar yaşatan PKK terörü de, 60 yıldır darbeler üreten vesayet sistemine karşı mücadele de yazar ve sanatçıların gündeminde değil. Bırakın büyük siyasi meseleleri, insani bir soruna bile dönüp bakmıyorlar. Mesela, Türkiye'nin ünlü sanatçılarıneden Diyarbakır annelerini ziyaretetmez?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.