Türkiye'nin talihsizliğine bakar mısınız? Bir yanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in gelip Ukrayna- Rusya Savaşı'nı sonlandırması için görüştüğü küresel bir lider var, öte yanda onun alternatifi olduğunu sanan ve klasik sol eylemcileri aratmayan çıkışlar yapan bir muhalefet aktörü...
O kadar talihsiz ki, o muhalefet aktörü ya elektriği olan bir evde mum ışıklı protesto yapıyor ya da Meclis'teki grup konuşmasında Demirtaş'a özenerek halkı sokağa çağırıyor. Aslında CHP ve solun siyaset üretememesinden kaynaklanan çaresizliği bu kadarla sınırlı değil. CHP ve sol, ne yazık ki yıllar yılıdır aynı yanlışı yapmaktan vazgeçmiyor.
Darbeler öncesine bakın yeter...
Her darbe öncesinde CHP ve sol eksenli güçler, akademisyenleri, öğrencileri, işçileri ve medyayı harekete geçirerek sivil iktidara meydan okuyor ama sonunda da kendi kaybediyor.
Çünkü her kaotik zeminin arkasından darbe geliyor ve en büyük dayağı de sol yiyor. O darbelerin arkasında da hep aynı adres var: ABD.
CHP ve sol sadece o darbe dinamiğini harekete geçiren bir aparat olmaktan öteye geçmiyor.
Kendi iradeleriyle sokağa çıktıklarını sanıyorlar ama yaptıkları eylemler sadece darbeyi biraz daha yakınlaştırıyor, o kadar. Bir kısmı zaten darbelerden medet umduğu için rahatsız da değil.
Ve ne yazık ki sol sürekli tekrar eden bu tabloya bakıp "Biz ne yaptık?" diye kendini sorgulamıyor da... Çok az sayıda sorgulayanlar ise ya "hain" ya da "liboş" ilan ediliyor.
Bu açıdan 12 Mart Muhtırası tipik bir örnektir. CHP ve sol, 9 Mart darbesini bekledikleri için 12 Mart'ı da kendi darbeleri sandılar. Başta DİSK olmak üzere sol büyük çoğunlukla destek verdi. Oysa "solun" umut bağladığı başta General MuhsinBatur olmak üzere askerler onları satmış, Amerikancılarla iş tutmuştu. İşte Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını onlar idam etti. 28 CHP'li de oy verdi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi CHP o generali cumhurbaşkanı adayı yaptı.
Aynı şeyleri sonraki bütün darbelerde ve darbe girişimlerinde de gördük. CHP hepsine açık destek verdi.
Kısaca, CHP ve solun öncülük ettiği bütün toplumsal hareketler eninde sonunda darbeyle sonuçlandı.
Bir teki, Gezi kalkışması hariç... O da klasik darbe dinamiğini harekete geçirmek için planlanmıştı ama sert bir kayaya çarptı; arkasında güçlü halk desteği olan Başkan Erdoğan'a... Yerinde başka biri olsaydı FETÖ'nün 3 yıl sonra 15 Temmuz darbesini gerçekleştirmesine bile gerek kalmayacaktı. FETÖ, Türkiye'yi ele geçirecek ve sahibi ABD'ye teslim edecekti.
İşte Gezi bu sürecin ilk adımıydı ve hükümeti yıkmaya yönelikti. Bu yüzden de küresel güçlerden büyük destek aldı. ABD ve AB, babasının hayrına o meydana destek vermedi.
İşin ilginç yanı 2013 yılı, sadece Türkiye'de değil, birçok ülkede "turuncu devrimleri" hayata geçirmenin başlangıç yılıydı. O yıl Mısır'da seçimle gelen Mursi, meydanlardaki kalkışma ve ABD'nin desteğiyle devrildi. O yıl Brezilya'da otobüs biletlerine gelen zammı protestoyla başlayan kalkışma, solcu Lula de Silva'nın uydurma belgelerle cezaevine girişine giden süreci başlattı. Başardılar da... Bir yıl sonra Ukrayna'da başlatılan Meydan eylemleri de Soros destekliydi. O eylemler bırakın darbeyle Yanukoviç'in düşürülmesini, bugüne uzanan Ukrayna-Rusya Savaşı'nın da fitilini ateşledi.
Türkiye'de ilk defa Gezi davasıyla küresel destekli bir kalkışma yargı önüne çıkartılıyor. Hukuki süreç nereye evrilir bilemem ama bu yargılama ABD ve AB'yi bu kadar öfkelendirdiyse, iç uzantıları kuyruğundan yakalanmış demektir. CHP ve solun, ABD'nin Kavala hayranlığını sorgulamamasındaki utanç verici durum da bunu göstermiyor mu?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.