CHP'li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın başlattığı "Yabancı uyrukluların su ve katı atık faturalarına 10 kat zam yapacağız" açıklaması, bir kez daha Suriyeli göçmen meselesini gündemin en tepesine taşıdı.
CHP'li Özcan'ın bu faşist ve ırkçı yaklaşımı yeni değildi ve daha önce benzer açıklamaları da vardı. Ancak bu kez durum biraz farklı... Meseleyi son dönemde ısrarla erken seçim isteyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bilerek gündemde tuttu.
Hatırlayın, en son 16 Temmuz 2021'de bu konuyu gündeme taşımış ve söyledikleri çok tartışılmıştı:
"Dünyaya sesleniyorum: Beni Erdoğan'la karıştırmayın. Kuvayı Milliye geleneğinden geliyorum. Kimse kaçtığı yere askerimi bekçi; ülkemi de mültecilere açık hapishane yapamaz!"
Liderinin böyle konuştuğu bir yerde belediye başkanının faşist damarının kabarması ve "yabancılara" su bile vermeyecek noktaya gelmesi kaçınılmaz.
Bir anlamda Kılıçdaroğlu ektiğini biçiyordu. Ancak Kılıçdaroğlu, inandırıcı bulunmasa da Özcan'ın yaklaşımına muhafazakâr demokratlardan ve demokrat soldan tepki gelince, şöyle demek zorunda kaldı:
"Biz sosyal demokrat partiyiz, ırkçı olamayız."
Oysa CHP ve bir kısım İYİ Partili dostları, sadece şimdi değil başından beri ve özellikle de seçim süreçlerinde göçmenlere bir siyaset malzemesi olarak baktı. Tıpkı Avrupa'daki ırkçı-faşistler gibi.
Aslında dehşet verici bir tabloydu bu ve ortada ciddi bir paradoks vardı. Hem dünyanın gelişmiş, "demokrasi beşiği" olan ülkeler, bizzat sorumlusu oldukları göçmen meselesini görmezden geliyor, ölüme terk ediyor, hem de onlara dost gözüyle bakan Türkiye'deki "sosyal demokratlar" göçmenlere "su" bile vermek istemiyordu.
Ama ne ilginçtir ki, pervasız bir biçimde de göçmenlere sahip çıkan AK Parti ve Cumhur İttifakı ortağı MHP'yi, "faşist ve otoriter" olmakla suçluyorlardı.
Sahi göçmenlere sahip çıkan, insani politikalar geliştirenler mi yoksa onlara her fırsatta hakaret eden, Türk insanını onlara karşı kışkırtanlar mı faşist?
Bu noktada milliyetçi bir partinin lideri Devlet Bahçeli'nin içinde farklı "uyarıların" olduğu açıklamasındaki şu tespiti hatırlatmak gerekiyor:
"Onlar bize misafirdir. Ve geçici koruma statüsüyle ülkemizde bulunuyorlar. Göçlerine neden olan vahim olaylar durulmadan, şiddet sahneleri durmadan bunları kapı dışarı etmek insanlıkla izah edilemez, inançlarımızla örtüşmez."
Bırakın belediye başkanının ırkçı söylemini, Bahçeli'nin şu yaklaşımı ile Kılıçdaroğlu'nun söylediklerini kıyaslayın: Hangisi daha insani!
Bu tablo, Türkiye'de solun ve sosyal demokratların hali pürmelalini gösteriyor ve doğal olarak insana, 20'nci yüzyılın "Nasyonal Sosyalistleri"ni hatırlatıyor.
***
'SOLCULAR TELEFONUMA BİLE ÇIKMADI'
Suriyeli göçmenler meselesi sadece CHP'de değil sosyalist solda da ciddi bir kırılmaya yol açtı. Bir avuç solcu aydın dışında, göçmenlere sahip çıkan olmadı. Bunu en acı biçimde de Türkiye'ye göçmen olarak gelen yazar Abdelqader Abdelli gibi Suriyeli solcular yaşadı.
Abdelli, Orhan Kemal, Orhan Veli, Aziz Nesin, Orhan Pamuk dahil çok sayıda yazarın eserini Arapça'ya çeviren bir aydındı. Dört yıl önce yaşamını yitiren Abdelli, bakın Türkiye'deki solcu dostlarıyla ilgili ne demiş:
"80 darbesinde Türkiye'den kaçan yoldaşları hep evimde ağırladım. Evimin bahçesinde o kadar çok rakı sofrası anımız var ki. Ama ben Suriye'den kaçıp Türkiye'ye geldiğimde, Esad karşıtı olduğum için beni cihatçıları desteklemekle suçladılar, bir şeye ihtiyacım olup aradığımda telefonlarıma cevap bile vermediler."