CHP ve İP'in yoksulluk ve sefalet üzerinden yürüttükleri siyaseti, yalanla sürdürmeleri akıl alır gibi değil. Bu açıdan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun grupta kullandığı o meşhur çöpten yiyecek toplayan kadın fotoğrafı çarpıcı bir örnekti. Ancak yalan olduğu için de siyasi tarihimize geçecek kadar kötü bir propaganda yöntemiydi.
Çünkü iddia edildiği gibi o kadın kendisi için değil hayvanlar için çöpten yiyecek topluyor ve hâli vakti de yerinde bir insandı
Buna benzer onlarca örnek sayılabilir. Şimdi bu yöntemi Millet İttifakı'nın ortağı İYİ Parti de kullanıyor. Ne zaman İP Genel Başkanı Meral Akşener esnaf gezisine çıksa, mutlaka bir "şov" yaşanıyor. Allah'tan A Haber var da bu şovlardaki yalanlar anında ortaya çıkıyor. Mesela en son Adana'da bir soğan şovuna tanık olduk. Adam soğan üreticisi değil ama soğanları yerlere saçarak isyanları oynuyor. Anladık muhalefet "patatessoğan siyaseti" yapmayı çok seviyor. İyi de yalana neden başvuruyor?
Belki Akşener bu konuda samimi bir açıklama yapar diye dünkü grup konuşmasını izledim. Sadece şunu söyledi: "İYİ Parti'ye iftira etmek için garibanı kullanma."
Hırsızın hiç suçu yokmuş gibi topu taca attı ama kimseyi de ikna edemedi.
İNTİKAM YEMİNİ
O konuşmasında merak edilen bir konu daha vardı. İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan'ın Dilovası Köseler Mahallesi'nde bulunan çiftliğindeki kaçak yapıların yıkılması meselesi.
Akşener, kaçak yapılaşmaya karşı çıkacağına yıkım kararına tepki olarak "intikam" yemini etti:
"Kim nerede ne yapmışsa tespit edip rezil etmezsem namerdim."
Ama daha vahim olanı, kadın bir siyasetçi olarak o çiftlikteki yıkımı çekmeye çalışan bir gazetecinin dövülmesine sessiz kalmasıydı.
Akşener, grup konuşmasında yıkımı görüntüleyen muhabir Mustafa Uslu'nun, korumalar tarafından saldırıya uğramasına, yüzünün gözünün kan içinde kalmasına hiç değinmedi ve olmamış gibi davrandı.
Muhalefetin neden iktidar umudu vermediğini anlamak için başka bir şeye bakmaya gerek var mı?
***
KARA PARA VE SİLAHLANMA
Ünlü oyuncu Clive Owen, Interpol ajanı Louis Salinger'i canlandırdığı The International filminde, dünyanın en güçlü bankasının kara para aklama ve silah ticareti ilişkisinin üzerine gidiyor. Berlin'den Milano'ya, New York'tan İstanbul'a uzanan uluslararası bir ilişkiler ağı söz konusu.
İyi niyetli olmadıkları belli ama filmde Türk savunma sanayiine de dikkat çekiliyor. Haluk Bilginer'in rol aldığı filmin son bölümleri de İstanbul'un tarihi mekânlarında geçiyor.
Filmde, sadece silah ticareti ve bankacılık ilişkisi değil, günümüzün "vekâlet savaşları"yla ilgili çok çarpıcı bir arka plan anlatılıyor.
Interpol ajanı Salinger ile aracı firmanın üst düzey yöneticisi arasında geçen konuşma tam da bu arka planla ilgili.
Ajan Salinger: Basit bir aracılık için milyarlarca dolar yatırıyorsunuz. Bu işten o kadar da kâr edilemez, neden yapıyorsunuz?
Yetkili: Hayır, amaçları silah satışından kâr elde etmek değil. Amaç kontrol etmek.
Salinger: Silah sevkiyatını kontrol eden, savaşları da kontrol eder.
Yetkili: Hayır, bankanın amacı savaşları değil, savaşların ürettiği borçları kontrol etmektir. Savaşların yol açtığı asıl problem, borçlanmadır. Borçları kontrol eden, her şeyi kontrol eder. Bankacılığın özünde olan şey budur işte. Birey ve ulus olarak hepimizi borçlandırıp köle yapmaktır hedefleri...
Gördüğünüz gibi küresel emperyalist sistem, sadece terör örgütlerine silah vererek ülkeleri dizayn etmiyor, aynı zamanda o ülkeleri borçlandırarak kontrol ediyor.