Günlerdir Çanakkale'nin Kirazlı bölgesinde yapılan altın madenciliğiyle, binlerce ağacın kesildiği, "Kaz Dağları"nın tahrip edildiği yazılıp çiziliyor.
Elbette küresel ısınmanın gezegenimizi tehdit ettiği bir zaman diliminde, çevre konusunda hassas olmak, ortak bir tepki geliştirmek iyi bir şeydir.
Ancak bazı gerçeklerin saklanıp yalanların öne çıkması ve eyleme katılanların tablosu insanı şüpheye düşürüyor. Birincisi maden alanı Kaz Dağları'nda değil, 40 kilometre uzağında.
İkincisi binlerce ağacın kesilmesiyle ilgili farklı bilgiler var. Bunu da Çanakkale'ye gidip maden alanını bizzat yerinde inceleyen Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı HasanTürkyılmaz söylüyor: "Orman tahribatı yoktur. Geldiğimiz noktada araziyiincelediğimizde önceliklekamuoyu doğru bilgilerle bilgilendirilmiyor,yanıltılmayaçalışılıyor."
İşin en şüpheli yanı ise eylemeHDP'nin katılması... HDP'ninEkolojiden Sorumlu Eş BaşkanYardımcısı ve İzmir MilletvekiliMurat Çepni şöyle diyor: "Biz Kaz Dağları'nda yürütülen'Su ve Vicdan Nöbeti'nekamuoyunun duyarlılığınınartırılması için çağrı yapıyoruz. Bu sistemin doğayı veyaşamı talan eden sömürüzincirini bir yerden kırabiliriz,kırmalıyız."
Gel de bu eylemle ilgili şüpheyedüşme. Asker ve sivillerin şehitedilmesi karşısında susan, şiddetkarşısında kılını kıpırdatmayan, enson Tunceli'de iki çocuğun PKKmayınlarıyla katledilmesini görmezliktengelen HDP, şimdi kalkmışKaz Dağları'nda kesilen ağaçlariçin gözyaşı döküyor. İnanılırgibi değil.
Sivil toplumun, sivil siyasetin bu tür olaylara dikkatli yaklaşması gerekiyor. Çünkü yakın tarihimizde arka planı karanlık çok sayıda böyle olay var.
Alın Bergama Ovacık ve Artvin Cerattepe'deki altın çıkarma girişimlerine karşı yürütülen kampanyaları... Eylemci köylülerimizden "Asteriks" bile çıkardılar.
Oysa işin arka planı bambaşkaydı ve yakın tarihimizin en karanlık cinayeti o süreçte işlenmişti. Dr. NecipHablemitoğlu, yazdığı "AlmanVakıfları veBergama Dosyası" kitabını yayınladıktan bir yıl sonra öldürülecekti. İşin bir ucunda FETÖ vardı diğer ucunun nereye uzandığı da 15 Temmuz'dan sonra çok daha net anlaşıldı.
Hablemitoğlu'nun kitabındaki şu iki tespiti iddialı ve uyarıcıydı: "Bergama'da altın aranmasınadirenen bazı köylülerve onlara destek çıkan sözdeçevreciler aslında bir Almankomplosunun parçasıdır." "Alman Vakıfları yöreinsanını örgütlemiş ve çevrecilikkisvesiyle Türkiye'ninaltın üretmesini engellemiştir."
Şimdi de aynı durumla mıkarşı karşıyayız bilemem amaBergama direnişlerinden sonra neoldu biliyor musunuz? BergamaOvacık'ta altın madenini işletenEurogold Firması bütün haklarınıFETÖ'nün bir numaralı finansörüAkın İpek'e sattı. Hem deçok ucuza; 46 milyon dolara. Oysa 8.5 milyar dolarlık bir kaynak vardı.
Daha vahim olanı, o tarihten sonra siyanürlü altın aranmasına karşı köylüler dahil kimsenin sesinin çıkmamasıydı.
Acaba kahraman "Asteriks"ler yorulmuş muydu? Son bir not: Gazeteci sevgili Zafer Şahin, 3 yıl önce köşesinde, Federal Almanya İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan Ocak 1990 tarihli "Türkiye'de AltınKonsepti" raporunda yer alan şu gerçeğe dikkat çekiyordu: "Eurogold Şirketi'nceBergama-Ovacık'ta bulunduğuaçıklanan altın yatağı,Almanya açısından gözardı edilmemesi gereken çokönemli bir gelişme olarakalgılanmalıdır."
Bu geçmişe bakınca şüphelenmemekmümkün mü?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.