Bugün biraz eskilere gidelim mi? Hepimizin aklının bir köşesinde yer eden o küçük kasaba ya da köy hayalini düşünelim. O devasa şehirlerin karmaşasından, gürültüsünden, kalabalığından uzak, kuş seslerinin sabah alarmı olduğu, temiz havanın ciğerlerimize dolduğu o huzurlu köyler... Evet, tam da orası.
Hepimizin hayalinde, aklının bir köşesinde eminim ki vardır bir gün her şeyi bırakıp köye yerleşme fikri... Peki, neden bu kadar çekici geliyor köy yaşamı? Belki de doğaya olan özlemimizden, belki de büyük şehirlerin bize sunduğu sahte parıltıdan kaçma isteğimizden.
Şehirde yaşamak güzel, elbette. Her köşe başında bir kafe, her an bir etkinlik, sınırsız alışveriş imkanı. Ama bir yerden sonra bu koşuşturma insanı yoruyor, bunaltıyor. Ben de zaman zaman bu yoğun tempodan sıkılıp köy yaşamını düşleyenlerdenim. Özellikle pandemiden sonra bu hayal daha da güçlendi. Şehirden uzaklaşıp doğanın kucağında huzur bulmak fikri, birçoğumuza cazip gelmeye başladı.
Köyde yaşam, şehirdeki konforlardan vazgeçmek anlamına gelmiyor aslında. Belki büyük alışveriş merkezlerine sahip değilsiniz ama kendi bahçenizde yetiştirdiğiniz domatesin tadı bir başka... Trafikte saatlerce beklemek yerine bahçenizde çiçeklerle uğraşmak, kuş sesleriyle uyanmak, geceleri yıldızları izlemek... İşte bu basit ama özlenen detaylar hayatın aslında ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyor.
Yani anlayacağınız şehirden köye göç etmek bir hayal olabilir ama bu hayal hiç de uzak değil. Belki bir gün, şehirlerin karmaşasından sıyrılıp doğanın kollarına atılmak hepimize iyi gelir. Ve belki de o zaman, hayatın gerçek anlamını, mutluluğun basitlikte saklı olduğunu bir kez daha hatırlarız.