İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü giriş kapısı önüne hafif ticari araçla gelen iki terörist, hain bir saldırı gerçekleştirdi. Teröristler kahraman polislerimiz tarafından imha edildi. Şükürler olsun ki güvenlik güçlerimizden ya da sivillerden hayatını kaybeden olmadı. Tedavisi süren kahraman polislerimize Allah'tan acil şifa diliyorum.
Bu yazıyı gazeteye yollarken imha edilen teröristlerin kimliği henüz açıklanmamıştı. Eğer ilk tahminlerdeki gibi PKK ya da bir başka sol terör örgütüne bağlı teröristlerse belki on yıl sonra hayat hikayelerini bir festivalde görebiliriz! Ya da aldıkları ödülü bu teröristlerin hatıralarına adayan sanatçı görünümlü örgüt sempatizanlarını...
Evet, konuyu Antalya Film Festivali'nde yarışacak "Kanun Hükmü" belgeseline ve sonrasında yaşananlara getirmek istiyorum. Belgeselin festival programında yer aldığının ortaya çıkması sonrası yaşananlar, "bizim hüzünlü hikayemizi" bir kez daha gösterdi.
Tamam, Türkiye'de sanat dünyasında sol terör örgütlerine hayranlık beslemek gibi yazılmamış bir kural olduğunu defalarca tecrübe ettik ama insan her seferinde bu düzenin biraz olsun değiştiğini görmek istiyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın haklı olarak devreye girmesiyle film önce festival programından çekildi. Ardından festival jürisinde yer alan isimlerin de yer aldığı çok sayıda sinema sanatçısı bunu "sansür" başlığında protesto etti. Bu süreçte festivalden filmini çeken ancak imza kampanyasında yer almayan Zeki Demirkubuz bile linç edildi.
CHP Antalya Belediyesi'nin desteği dolayısıyla olsa gerek film tekrar festivale geri alındı. Ancak bu kez CHP Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Oktay Başaran, "Sanat; devletimize, halkımıza saldırmış bir terör örgütünü savunmak, mağdur göstermek hatta o örgütün propagandasını yapmak değildir. FETÖ'yü savunamazsınız. CHP, FETÖ'ye kuyruk olmamalı" açıklamasıyla yardımcısı olduğu CHP'li Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek'e âdeta ders verdi. Nihayetinde festival iptal edildi.
Belgeseli çeken Nejla Demirci'nin 15 Temmuz sonrası attığı "Biz sokağa hayatı korumak için çıktık. Dünden bu yana hayatı yok etmek için sokağa çağrı var!" tweeti çektiği belgesel hakkında yeterli fikir veriyor.
Aynı nutukları çekenler, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kararını destekleyen Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı'ya demediğini bırakmadı. Aynı şekilde "Terör Örgütü propagandası yapılan filmlere karşı önlem almanın 'sansür' olarak diretilmesi de başka bir garabettir" açıklaması yapan Uluslararası Sinema Derneği'ni de linç etmeye kalktılar. Çünkü özgürlükten anladıkları terör örgütlerini açıkça destekleme özgürlüğü. Çünkü eğer bir özgürlük yaşanacaksa bu sadece onların belirlediği insanlara bahşedilecek bir lütuf olmalı.
Türkiye'de varlık sebebini bu ülkenin insanının dini inançlarına saldırmak ya da güvenliğini tehdit eden terör örgütlerinin reklamını yapmak olarak tanımlayan sanat dünyası eninde sonunda değişecek. Ümit edelim Antalya Film Festivali'ne gösterilen kitlesel tepki bunun en büyük adımlarından biri olsun.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.