"Birinin her sabah ne giyeceğimi söylemesini istiyorum. Ne yiyeceğimi söylemesini, nelerden hoşlanacağımı, nelerden nefret edeceğimi, nelere kızacağımı, ne dinleyeceğimi, hangi gruba hayran olacağımı ve neye bilet alacağımı, ne hakkında şaka yapacağımı, ne hakkında yapmayacağımı, neye inanmam gerektiğini söyleyecek. Kime oy vereceğimi, kimi seveceğimi ve sevdiğimi onlara nasıl söyleyeceğimi, birinin hayatımı nasıl yaşamam gerektiğini söylemesini istiyorum. Çünkü şimdiye kadar ben hayatı yanlış yaşadım." "Yanlış hayat, doğru yaşanmaz"diyen Adorno, ünlü ve bol ödüllü Fleabagdizisinden bu alıntıdaki ruh halini mi kast ediyordubilinmez ama bu monoloğa rast geldiğimdemevcut Zeitgeist'ın özeti olduğunudüşündüm.
Evet, "gen z" yani "z kuşağı" terimini reklam dünyası, ürün pazarlayacağı kesimi tanımlamak için kullandı. Ancak 1990-2010 arasında doğan demografiyi tanımlayan z kuşağı ile monologdaki histerik halin alakalı olduğu kanaatindeyim. Hele 2010 ve sonrası doğumlular için kullanılan Alfa kuşağı terimiyle işaret edilen demografide esas histeri neymiş, göreceğimize eminim. İstisnalar kaideyi bozmaz gözüyle okumaya devam edin.
Bana sorarsanız mevzu, anne-baba rollerinin geleneksel yapısının dönüştürülmesi ile başladı. Geleneksel ailelerde büyüyüp kötü anıları olanların oldukça rahat benimsediği, otorite kavramına burun kıvrılarak bakıldığı, çocuğun ihtiyaçlarının değil isteklerinin ön plana konup önkoşulsuz gerçekleştirildiği, şefkatli- sevecen anne ve tatlı-sert otoriter baba ikiliğinin yadırgandığı bir söylemsel hegemoni inşa edildi. Çocuğa "hayır" demenin bile 'yasak' olduğu bu garip evrende büyüyen, sınır çizilmeyen, kısıtlanma ihtiyacı karşılanmayan çocuklar da neye bel bağlayıp dayanacağını bilmeden büyüdüler.
Ve evet, kısıtlanmak bir ihtiyaçtır. İnsan, solipsistik evrenden toplumsala geçerken otorite tanımadan yetiştirilirse histerikleşir. Otoriteyi doğru içselleştirmek, çocuğun gelişimindeki önemli evrelerdendir. Otorite (sınır-kural bilmek) çocuğa güven hissini kazandırır. "Bunu yaparsam doğru,şunu yaparsam yanlış. Bunu yapmamyasak, şunu yapmama izin var" hissiyatı, çocuğun güvende hissettiği bir iç dünya inşa etmesini sağlar. Neyin doğru ve yanlış olduğunu bilmek, iç güven inşasında hayati önemdedir.
Literatürdeki adıyla "kral bebek" olarak büyütülen çocuklarda ise hiçbir çaba sarf etmeden, her şeyin ayaklarına geleceği çünkü kendinden menkul bir değerleri olduğu, evrenin buna göre "hareket etmesi" gerekliliği gibi gerçeklikten uzak bir sendrom gümbür gümbür geliyor. Batı'da yaygınlaşan trans çocuklar fenomeninin birincil sebebi işte bu ebeveynlik anlayışının içselleştirilmesidir. Çocuğuna cinsiyetini söylemekten, adını koymaya "sınır çizen" her edimi şeytanlaştıran bu söylemsel hegemoninin içimize sızmasına izin vermemek gerekir.
Hayattaki anlamını, amacını, konumunu kestiremeden büyütülen çocuklar, ana amacının anne-baba başta olmak üzere tüm otorite (din, devlet, ahlak) vaz eden kavramlara karşı çıkmak olduğu zannına kapılıyor. Ancak bu itirazın kökeni ayakları yere basan, toplumsala dair derdi olan bir "anarşizm" bilinciyle bile değil; "kendini sev, kendiniaffet, kendini şımart" mantralarıyla âdeta uyutulan, bencilliğin erdem gibi sunulduğu dipsiz bir kuyu olan nihilizme uzanıyor. "Efendi" olarak nefsini seçtiğinin ve aslında nefsinin isteklerinin kaynağının kendisine üstü kapalı biçimlerde benimsetilen ve içselleştirdiği komutlar olduğunun ayırdına varamayan evrensel bir toplumsal mühendislik çabasından söz ediyorum. "İmansız ve idealsiz nesiller türettik.Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler,setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılarülkeye" diyordu Cemil Meriç. Bugünkarşı karşıya olduğumuz durum ise yine birideolojik konumlanma ama biz daha onunideoloji olduğunun farkında bile değiliz.
Söz konusu olan, "üzerimize giydirilendeli gömleği" kadar somut, fikri çerçevesibelli ve bilinçli tercih ederek yanındayer aldığımız bir söylemsel düzen değil.Daha akışkan, siyasal olan kadar "ağır"olmayan, daha gündelik hayatın içinden,renkli ve kulağa hoş gelen bir söylemlerbütünü. Dolayısıyla mücadele etmesi de biro kadar zor.
Şimdilik bu kadar olsun, bu girizgâh burda dursun.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.