Genel seçimlere 20 günden az bir süre kalmışken, ülkemizin geleceğinde söz sahibi olma iddiasındaki cumhurbaşkanı yardımcısı adaylarından üçünü neden hiçbir yerde göremiyoruz diye meraklanmaya başlamıştık.
Gültekin Uysal'dan, mart ayında attığı "Cumhur İttifakı'nın tek bir hedefi var;Erdoğan'ın iktidarını devam ettirmek" tweetinden bu yana haber alamıyoruz. Belli ki Millet İttifakı bu müthiş analiz dehasını seçim öncesi heba etmek istemiyor.
Ali Babacan desen, kendi halinde, muhtemelen yakın çevresine kendi dönemindeekonomiyi nasıl şahlandırdığına dairmasallar anlatıyor, arada bir de davet edilirse Youtube kanallarına konuk oluyor. Tam, peki ya kendisini "Son seçilmiş başbakan" addeden ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde yüzde 49.5 oyun kendisine verildiğini iddia eden Davutoğlu nerelerde diye soracaktık ki, ekranlarda boy göstermeye başladı.
Katıldığı bir programda, Davutoğlu'nun şu cümleleri kurduğuna şahit olduk: "Ben çok korktum; ne zaman biliyor musunuz? Depremin üçüncü günü Adıyaman'a gittim. Bütün gece Adıyaman'ın sokaklarını dolaştım. Tek bir asker yoktu o sokaklarda. Orada organize bir grup gitse bir Alevi veya bir Kürt köyünde bir katliam yapmaya kalksa önünü durduramazsınız."
Sanki bu ülkede bir Alevi-Sünni çatışması varmış gibi...
Sanki AK Parti 2009'dan beri düzenlediği sayısız Alevi Çalıştayı'nda Alevi vatandaşlarımızın sorunlarına çözümler üretirken Davutoğlu orada değilmiş gibi...
Sanki en çok cemevi bu iktidar zamanında açılmamış, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nı devlet bünyesinde bu iktidar kurmamış gibi...
Sanki bu ülke insanı herkesin can derdine düştüğü o en zor zamanlarda aklına mezhep farklılığını getirip bir de bunun üzerinden birbirine zarar verebilecek tıynetteymiş gibi!.. Bu açıklama kelimenin tam anlamıylatüyler ürperticiydi. Provokatifti ve belliki bir şeylerin fitilini ateşlemeye çalışıyordu.
Tesadüfe bakın ki aynı akşam, tam da Davutoğlu'nun bu yersiz ve mesnetsiz endişesini dile getirdiği saatlerde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da "Alevi" başlığıyla bir video yayınladı. İşin aslı işte o zaman anlaşıldı. Bugüne kadar Alevi olması sebebiyle hiçbirengelle karşılaşmamış, bürokrasininher kademesinde görev almış ve yıllardırana muhalefet partisi liderliği yapanKılıçdaroğlu, 74 yıllık hayatında ilk kezAlevi olduğuna dair bir açıklama yapmaihtiyacı hissetti. Üstelik durup dururken ve Davutoğlu dışındaki hiç kimsenin böyle bir gündemi yokken.
Böylece Davutoğlu'nun bu ittifaktaki misyonu biraz daha netleşmiş oldu. Kılıçdaroğlu'nun meydanlarda kitlesinin karşısına çıkarmaya utandığı Davutoğlu'na, televizyon kanallarında din, mezhep ve inanç üzerinden kamuoyunun sinir uçlarına dokunma vazifesi verdiği açıkça ortaya çıktı. Nitekim birkaç gün sonra Davutoğlu, "Zulümle yöneten bir Müslüman'dansa adaletle yöneten bir kâfir tercih edilir" cümlesi ile yine görev başındaydı. Bu sözüne bir de Sünni düşüncenin bütün büyük âlimlerini referans gösterdi.
Bu söylemin hiçbir Sünni düşünürün ağzından çıkmadığı, bunun bir Şia fetvası olduğu pek çok kişi tarafından yazıldı, üzerine konuşuldu. Burada bunun detaylarına girmeye gerek yok. Asıl önemli olan kendisinin itiraf ettiği üzere daha halasını bile kendisine oy vermeyeikna edemeyen Davutoğlu'nun bu sözlerle mütedeyyin muhafazakâr kesimi yanına çekebileceğine nasıl inandırıldığı.
Son olarak Kılıçdaroğlu'na bir tavsiye: Gültekin Uysal'ı seçime kadar başka potkırmasın diye hangi tatil köyüne gönderdiyseniz,Davutoğlu'nu da göndermelisiniz.Zira konuştukça batıyor, battıkça sizide batırıyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.