Gökhan Baran, elektrik trafosuna
çarpıldığında 11
yaşındaydı. 15 yaşına geldiğinde
başına gelenleri
kendi ağzından dinleyelim:
"15 yıl önce beni bir okul açılışında değerli eşinizle beraber görmüştünüz. Geçirdiğim kazadan dolayı tedavilerimi olamıyordum ve bütün tedavilerimi üstlenmiştiniz. Sizi herkese söylemekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim. Önce Allah sonra siz bu hayatta bir birey olma şansını bana verdiniz. Herkesin hayatında bir kahraman var, benim kahramanım sizsiniz."
Gökhan'a ulaştım. Şu an 29 yaşında ve 14 yıl içinde tam 55 ameliyat geçirmiş. Başkan
Erdoğan süreç boyunca arayıp ilgilenmiş. Tedavisi hâlâ süren
Gökhan, Erdoğan'ın elinin değdiği milyonlarca gençten birisi.
Şimdi de o gençlerden bir diğeri olan, AK Parti İstanbul İl Başkanlığı Dijital Medya Koordinatörü
Ömer Faruk Övenç'in 30. doğum gününde yazdıklarına bakın:
"Artık 30 yaşımı aştım, koca bir adam oldum. Ama bu koca adamın içinde hiç büyütemediği bir çocuk var. İşte o çocuğun kahramanını, bugün müthiş bir organizasyonla karşılayan büyük bir ekibin parçasıydım.
Gelelim o içimdeki çocuğun kahramanına. Sizleri hikâyenin asıl başladığı yere götürmek istiyorum. Bir kahramanın yüreğimde büyüdüğü o döneme... 90'ların başında bugün Bağcılar'da bir gecekonduda dünyaya gelmişim. Büyüklerimiz bilir, Türkiye'nin her açıdan en zor dönemleri.
Neyse gel zaman git zaman gecekonduda büyüyen o çocuk 5-6 yaşlarındayken evimizin olduğu şu an işlek bir cadde olan yer, o dönem bir lağım deresiydi. Evimiz hemen derenin dibi. Karşıda okul var.
O dönemler her 90'lar çocuğu gibi tek eğlencemiz sokakta top oynamak, ama toplarımız hep lağım deresine kaçıyor. Derenin zaten öyle leş bir kokusu var ki tüm mahallenin kanalizasyonu oraya akıyor. Sinekler, fareler falan leş gibi. Çocuğuz ya o dönem, mahalleden tüm çocukların arasında derede bir canavar olduğu ve geceleri derenin etrafında dolaşan çocukları yediği efsanesi dönüyor. O yüzden ben de dahil mahallenin tüm bebeleri o dereden çok korkardık.
Bizden büyük, okula giden çocuklar, derenin karşısına geçmek için uzun, güvensiz, köprü görevi gören korunaksız tahtaların üstünden geçerdi. Sırf dereye düşme korkusuyla hiç büyüyüp okula başlamak istemiyordum. Zaten sürekli topumuz kaçıyordu, çok kötü kokulu ve canavarlı bir dereydi. Hepimizin kâbusuydu.
Bir sabah hiç unutmam, hafta sonu evde herkes uyurken her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde uyanıp sokağa çıktım oyun için. Bir baktım, derelerin olduğu yerlerde koca koca iş makineleri, dozerler, kamyonlar dereyi kazıyorlar.
Toplandık arkadaşlarla bir köşede izliyoruz. Acaba canavar çıkacak mı diye. Çocuk aklı tabii. Erkenden sokağa damlıyor, çalışmaları izliyoruz. Tek hatırladığım, koca koca betondan blok borular ve çok derin kazılan devasa çukurlar.
Sonra işçilerin başı gibi biri geldi yanımıza,
'Çocuklar n'apıyorsunuz?' dedi. Bizim mahalleden bir çocuk
'Abi gerçekten canavar var mı?' diye sordu. Abi gülerek,
'Hayır, hem canavar diye bir şey yok' dedi. Ben atladım oradan,
'Ama dereye kaçan toplarımızı yiyor' diye. Abi de
'Artık buraya topunuz kaçmayacak' dedi. Biz lağımlı derenin yok olacağından o kadar çok mutlu olduk ki artık topumuz kaçmayacak, oradaki canavardan korkmayacaktık. Sonra o abiye buraya yolu kim yapıyor diye sorduk o da,
'Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan' dedi.
İşte o gün benim gerçek anlamda ilk kahramanım
Erdoğan olmuştu. Artık o korkutucu dere olmayacak, toplarımız kaçmayacak, çocuklar okullarına güvenle gidecekti.
O gün Erdoğan, varoş bir semtin varoş bir çocuğunun kahramanı olmuştu. Çünkü canavarlı bir dereyi yok edip o mahalleyi canavarlardan kurtarmıştı.
İşte o çocuk artık büyüdü ve bugün Cumhurbaşkanı'nı, çocukluk kahramanı Erdoğan'ı Nef Stadyumu'nda müthiş bir ekiple, muazzam bir organizasyonla karşıladı. İşte bana en büyük doğum günü hediyesi de bu oldu."
Evet, bazı kahramanlar gerçekten pelerin takmaz.