Devlet adamı Erdoğan
AK Parti hükümeti ilk iktidara geldiğinde herkesin kafasında pek çok soru işareti ve kuşku vardı. Bu genç ve yeni muhafazakar parti, Türkiye'nin o döneme kadar gördüğü iktidarlardan ne kadar farklı olabilirdi ki? Sonuçta ülkede Turgut Özal'dan sonra adeta kısa ömürlü koalisyon hükümetleri başlamış ve bir hükümetin bırakın dört yıllık dönemi, bir yılı bile tamamlaması istisnai hale gelmişti.
2002 yılına gelene kadar son sekiz yılda dört büyük ekonomik ve finansal kriz yaşanmış ve üç partinin bir araya gelerek ancak kurabildikleri son hükümet döneminde hiperenflasyon girdabına giren ülkedeki son krizde tam 24 banka batmıştı. Dolayısıyla 2002 seçimlerinden galip çıkan AK Parti'den beklentiler çok fazla, umut ise pek azdı.
Bunları o yıllarda Türkiye'de yaşamamış ve doğrudan şahit olmamış insanlara anlatmak kolay değil. Zira ülkenin içinde bulunduğu trajedi dakikalara ya da birkaç sayfaya sığmayacak kadar derindi. Ama bu trajediyi bilmeden de Türk milletinin ülkenin yönetimini neden 20 yıldır Erdoğan'a teslim ettiğini anlamak maalesef mümkün değil.
Erdoğan'ı 20 yıl boyunca ülkeyi yöneten isim yapan koşullar aynı zamanda onu sıradan bir siyasetçi gibi değil bir devlet adamı gibi düşünmeye ve davranma iten koşullardır. 80 yıl boyunca iktidarı elinde tutan elit kesimin aksine, hayatın içinden gelmiş, İstanbul'un "kenar mahallelerinden" birinde büyürken yaşanabilecek tüm eksikleri, yoklukları, yoksullukları bilen biri için "kendini kurtarmak" daha az yorucu ve çok daha kolay olurdu muhtemelen.
Erdoğan gibi politikacılar için "uzun vade" kavramı bir siyasi iktidar döneminden çok daha uzun bir zamanı ifade eder. Hatırlayın, Erdoğan Türkiye'nin 2023 vizyonundan bahsettiği ve ülkeyi kuruluşunun 100. yılına yani 2023'e hazırlamaya başladığında 2000'li yılların ikinci yarısı henüz başlamamıştı
O yıllarda ilkokul eğitimini henüz tamamlamış çocuklar bu yıl oy kullanacaklar. 2002 yılında 65 milyon olan Türkiye nüfusu 20 yılda 20 milyondan fazla arttı. O yıllarda 11.2 milyon İstanbul'un nüfusu bugün 18 milyonu aştı.
Türkiye'de muhalefet partilerinin ısrarla karşı durduğu Marmaray, Avrasya Tüneli, 3. Boğaz Köprüsü ve İstanbul Havalimanı projeleri daha o günlerde, bugünleri düşünerek planlanmış projelerdi. Açıldığı günden bu yana geçen dört yılda 160 milyondan fazla yolcunun geçtiği İstanbul Havalimanı, Avrupa'nın en fazla yolcu ağırlayan (2022'nin üçüncü çeyreğinde yaklaşık 20 milyon yolcu) havalimanı oldu. Ülkenin tamamında 2002'de 6.101 km olan karayolu ağı bugün 68.714 km'ye ulaştı. Türkiye 2002 öncesinde ücretini ödeyemeyen hastaların hastanelerde rehin tutulduğu bir ülkeyken bugün dev şehir hastaneleriyle birlikte 264 bin yatak kapasitesine ulaşmış hastanelerimiz ücretsiz sağlık hizmeti veriyor.
Liste oldukça uzun. Elbette burada geleceğe dönük hizmet ve altyapı projelerinin tamamını saymak mümkün değil. Ancak sadece bu örnekler bile son 20 yıldaki icraatların "günü kurtarma" amacı taşımadığını çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bununla birlikte Erdoğan'ın bir devlet adamı olarak ülkesinin geleceğine yaptığı en büyük yatırım, ona "özgüven" kazandırmasıdır. Türkiye artık 2000'li yılların başında olduğu gibi bir üçüncü dünya ülkesi değildir. Diğer ülkeler karşısında elleri bağlı bir şekilde ayakta bekletilen bir ülke olmaktan çıkmıştır.
Türkiye'nin sadece kendi sorunlarıyla uğraşan bir ülkeden, küresel sorunlara çözüm bulan bir merkez ülke konumuna geldiği, pek çok uluslararası hadisede bir kez daha görülmüştür. Suriye'deki iç savaşın yarattığı mülteci sorunundan tutun da Ukraynalı esir askerlerin teslim edilmesine, Ermenistan-Azerbaycan arasındaki savaşın sona ermesine kadar pek çok uluslararası problem Türkiye'nin doğrudan müdahalesiyle bir sonuca ulaşmıştır. Tahıl koridorunun dünyanın karşı karşıya kaldığı gıda krizine karşı ne kadar hayati bir adım olduğu herhalde kimse tarafından yadsınamaz.
Hâlen devam eden küresel ekonomik krize rağmen kişi başı milli gelirini 3.608 dolardan 9.500 doların üzerine taşımayı başarmıştır. Evet halihazırda mücadele edilen bir enflasyon problemi olduğu doğru, fakat iç siyasette bu pek dillendirilmese de bu şu anda tüm dünyanın mücadele etmek zorunda kaldığı bir sorun.
Rusya Devlet Başkanı Putin'in Erdoğan için sıklıkla dile getirdiği çok yerinde bir tespiti var: "Erdoğan zor bir partner ama her durumda ülkesinin menfaatlerini koruyor."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Trump müesses nizamla savaşırsa dünya kazanır (08.11.2024)
- Avrupa’ya sızan İsrail casusları (06.11.2024)
- ‘Kutsal işgal’ (05.11.2024)
- Göbeğimizi kendimiz keseceğiz (01.11.2024)
- Trump mı, Harris mi? (30.10.2024)
- Cehennem odunu (22.10.2024)
- Discord ve ebeveynler (11.10.2024)
- Ambargo böyle kaldırılır (09.10.2024)
- 7 Ekim’de başlamadı (08.10.2024)
- Esas gündem (04.10.2024)