Akademik konferans davetlerine katılamayanlar...
Yurtdışında çalışan ve ailesini yanına aldıramayanlar...
Eğitimi ve geleceği tehlikeye girenler...
Batılı ülkelerin son zamanlarda Türkiye'ye karşı uyguladığı vizerandevusu çilesi ve Schengensoygununun yarattığı sorunlardan sadece birkaçı bunlar.
Son aylarda, özellikle medyaya vize konusunda derin bir şikâyet dalgası yansıdı. Buna göre, özellikle Batılı ülkelerin büyükelçilik ve konsoloslukları, Türk vatandaşlarına doğru düzgün vize randevusu vermiyor. Randevu aralığı 10-12 haftaya uzamış durumda. Hadi diyelim aylar sonrasına vize randevusu aldınız, bu kez de başvurunuzun ret alma olasılığı yüksek. Türkiye'nin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne geçen ay sunduğu rapora göre, 2014 yılındayüzde 4 olan Schengen vizereddi, 2020'de yüzde 12.7'yeyükseldi. Raporda ayrıca gereksiz ve çok fazla belge istendiği, vize ücretinin yüksek olduğu, yüz yüze başvurma zorunluluğu gibi konulara itiraz edildi.
Edildi edilmesine ama çile katlanarak sürüyor. Batı kulaklarını tıkıyor. Eylül-ekim ayında yurtdışında eğitim almak üzere vize başvurusu yapan bazı öğrenciler, ödedikleri yüksekokul ücretinin yanmasıyla karşı karşıya. Randevu ve ret krizi özellikle turizmi de vurmuş durumda. Öyle ki yurtdışı seyahatleri organize eden acenteler, pek çok turu vize alamayan Türk turistler nedeniyle iptal etmek zorunda kalıyor.
Toplanan onca evrak, harcanan zaman, beklenen uzun randevular, "Vize çıktı mı, çıkmadı mı" stresi zaten ortada. Bir de meselenin maddi sömürü boyutu var. Uzmanlara göre Türkler her seneSchengen vizesi almak içintam 100 milyon Euro harcıyor.
Belli ki vize meselesi Batılı ülkeler için önemli bir ekmek kapısı. Fakat son zamanlarda artan şikâyetler, işin bir de siyasiboyutu olduğuna dair şüpheleri artırıyor.
Bu konuda şüpheleri doğrulayan ve son noktayı koyan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu oldu. Çavuşoğlu, ABD ve bazı Batılı ülkelerin, randevuların bekleme süresini çok uzun tutmasında "kasıt gördüklerini" belirterek "Eylül başında bu Batı ülkelerininbüyükelçilerini bakanlığaarkadaşlarımız çağıracaklar" dedi. Çavuşoğlu'nun özellikle şu ifadeleri, vize krizinin boyutunu gözler önüne seriyor:
"En son Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile İstanbul'da yaptığımız görüşmede, büyükelçileri de oradaydı, ona da söyledim. New York'ta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'la ABD Ankara Büyükelçisi Jeffry Lane Flake oradaydı, ona da söyledim. Yani biz burada kasıtgörüyoruz. Halkımız da böylegörüyor. Seçim öncesi AK Partiiktidarını zorda bırakmak içinyapılan adımlar olarak değerlendiriyoruz. Önümüzdeki günlerde, şimdi birçoğu tatilde, eylül başında bu Batı ülkelerinin büyükelçilerini bakanlığa arkadaşlarımız çağıracaklar, gerekli uyarıları yapacaklar. Eğer bundan sonra da düzelmezse bu sefer biz de karşı tedbirler alacağız, kısıtlayıcı tedbirler."
Bu açıklamalar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir kez daha çifte standart karşısında vatandaşının yanında durduğunu gösteriyor.
Fakat asıl ilginç nokta, Türkiye, dünyadaki gıda ve enerji krizinin çözümü için en önemli aktör konumuna gelmişken...
Cumhurbaşkanı Recep TayyipErdoğan, Ukrayna Savaşı'nda, heriki tarafın da kabul ettiği bir arabuluculider olarak ön plana çıkmışken...
Batı'nın enerji, sınır güvenliği Türkiye'den başlarken...
Tahıl koridorunun merkezi İstanbul'ken...
Yani Türkiye, kriz yaratan değil kriz çözen ülke olarak yükselirken...
Vatandaşlarımıza uygulanan bu çifte standart neden şimdi? Çavuşoğlu'nun da belirttiği gibi, Batı'nın tam da seçim öncesinde attığı bu yıldırıcı adım, belli ki Ankara'da dikkatle not edilmiş. Çile devam ederse, Türkiye'nin alacağı önleyici tedbirleri hep birlikte göreceğiz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.