Karikatür, Yunanistan'ın en çok okunan yayını Kathimerini'de çıkmış. Açıklamada "Bir ayağım Amerika'da, diğeri Rusya'da... Ve bir eli Ege Denizi'nde, diğeri Kıbrıs'ta" yazıyor.
Yunanistan, Erdoğan'ın dünya diplomasi sahnesine vurduğu damgadan en çok rahatsız olan ülkelerin başında geliyor şüphesiz. Doğu Akdeniz'deki en büyük müttefikleri İsrail, Türkiye ile tüm diplomatik ilişkilerin normalleşeceğini ve tam işbirliğine açık olduğunu ilan ediyor. Amerika Birleşik Devletleri, East- Med boru hattı projesinin arkasından çekildiğini duyurarak tarafları Türkiye'ye mecbur bırakıyor.
O sırada Erdoğan, hem tahıl koridoru hem de Zaporijya Nükleer Santrali'nin muhafazası, yani dünya barışının temel sac ayaklarından olan gıda ve enerji güvenliği için elini taşın altına koyabilen tek dünya lideri olarak öne çıkıyor.
Öte yandan Türkiye, Suriye'nin yeniden inşasındaki kilit ülke olacağının sinyallerini verirken, Yunanistan'ın bir diğer müttefiği Mısır da Türkiye ile yakınlaşma sinyalleri veriyor. Libya ve Azerbaycan için Karabağ zaferlerini de bu tabloya ekleyin
Yunanistan'ın rahatsız olmaktaki "haklılığını" daha net anlayabiliriz. Ki verdiğimiz rahatsızlıktan da gurur duymalıyız.
***
KOLONYAL EFENDİ "ÜSTÜN"
"Bir eczacı başörtülü olabilir. Bence sakınca yok. Mimar, inşaat mühendisi olabilir. Öğretmen, Millî Eğitim izin verdiği için başı örtülü öğretmen olabilir. Hakime, savcıya karışmıyorum; benim alanım değil. Fakat başörtülü psikolog, psikiyatrist, PDR uzmanı olması meslek etiğine aykırıdır. Bunu bilenler bilir, ordakiler bilemediler. Psikoloğun karşısındaki kişiye karşı nötr olması lazım. Empati kurabilmesi gerekiyor. Ben psikoloğum farz edelim, siz danışansınız, ben sizinle empati kurmalıyım. Sizinle empati kurmam için nötr davranmam gerekiyor."
Beyaz adamın kendini dünyanın mutlak hakimi gördüğü, kolonyalizmin hüküm sürdüğü zamanlar coğrafi olarak bitmiş olsa da zihinlerde hükmünü devam ettiriyor. Alıntıladığım sözlerin sahibi olan Üstün Dökmen gibi bugüne dek iyilik, güzellik, anlayış, hoşgörüyle anılabilmiş bir ismin içinden birden nasıl bir canavar çıktığını görmeyi bu açıdan oldukça öğretici buluyorum.
Yıllarca "Küçük şeyler" isimli şirin programlar yapan bu adam ile "Küçük dağları ben yarattım" edâsıyla başörtülü olan tüm meslektaşlarını etik dışı olmakla itham eden aynı kişi neticede. İnsanın "nötr" olmasının mümkün olduğunu sanan, üzerindeki kıyafetten seçtiği kelimelere değin aslında bir anlam dünyasını karşısındakine ileten bir varlık olduğundan dahi bihaber bu şahıs, psikolog olabiliyor ama başörtülüler olamıyormuş. Bu aydınlanmacı kafanın marazları sosyal teoride geride bırakılalı yarım yüz yıl oldu ama profesör oldum diye kendini alim sanan bu "üstün" kişiliğin bundan da haberi olduğunu sanmam.
Neyse en azından yıllardır seanslarına, seminerlerine başörtülülerin akın ettiği bu şahıs da son nefesini vermeden önce ırkçı bir cahil olduğunu kendi ağzıyla ifşa etmiş oldu. Zararın neresinden dönülse kârdır.