Wall Street Journal'in haberine göre ABD Başkanı Biden, Kongre liderlerinden Türkiye'nin F-16 savaş uçağı filosu için gelişmiş silah ve diğer teçhizatların satışına onay verilmesini istedi. Haberde ABD yönetiminin, Türkiye'ye F-16 parçaları ile bu uçaklarda kullanılacak bazı füze ve radar sistemlerinin satışı konusunda Kongre'ye ön bilgilendirme yaptığı ifade ediliyor.
Bu, F-16 satışına değil, F-16'larda kullanılacak araç ve teçhizatın satımına onay isteyen bir ilk adım. Şayet Kongre'den itiraz sesleri yükselmezse, resmi bilgilendirme yapılacak. Bu süreç olumlu sonuçlanırsa, sırada F-16 satışı meselesi var. Geçen mart ayında, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Kongre'ye gönderdiği mektupta, "Türkiye'ye F-16 satılmasının ABD'nin ulusal çıkarlarına uygun olduğu" değerlendirmesi yapıldığını da bu resme eklersek "Su yolunu buluyor" diyebiliriz. Ya da Amerikalıların deyişiyle "the tide is turning".
Anlaşılan Ukrayna Savaşı'nda üstlendiğimiz uluslararası rol, masa başı bürokratlara Ankara'nın NATO içindeki önemini yeniden hatırlatmışa benziyor. Bu aşamaya hiç kolay gelinmedi. Muhalefet, "Suriye'ye girmeyin, Libya'ya gitmeyin" diye haykırmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülke menfaatlerini gözeterek hareket etti. Batılı ülkeler, o süreçte koydukları kısıtlı ambargoları teker teker kaldırırken ABD'deki bu gelişmeler meseleye son noktayı koyacaktır.
Türkiye'nin yeri doldurulamaz bir NATO üyesi olduğu sadece Ukrayna krizindeki özgün rolümüz sayesinde anlaşılmadı. Aynı zamanda SİHA'ların Suriye, Libya, Karabağ ve en son Ukrayna'daki oyun kurucu performansı etkili oldu. Ayrıca 2023'te Milli Muharip Uçağımızın (MMU) hangardan çıkacağı, HÜRJET'in gökle kavuşacağı, onlara ATAK'ların eşlik edeceği düşünülürse milli savunma sanayiinde gittikçe kendine yeten bir ülke haline gelmemiz de NATO'nun ambargo sopasının artık Türkiye'yi ittifaktan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacağı da görülmüş olsa gerek.
***
BAŞIBOŞ KÖPEK SORUNU
Daha önce iki kez yazdığım bu konu hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bir açıklama yaptı ve "Sorundan da çözümden de belediye başkanları sorumlu" dedi. Cumhurbaşkanı'nın bunu belirtmek zorunda kalması çok acı değil mi? Kendisi belediyelerin sorumluluğuna neredeyse bir yıldır işaret ediyor, fakat belediyelerimizin kahir ekseriyetinin bu hususta inisiyatif aldığını göremiyoruz. Oysa her hafta başıboş köpeklerin saldırdığı veya onlardan kaçarken yaralanan ve hatta hayatını kaybeden bir evladımızın ya da gencimizin haberini alıyoruz. Böylesi "hayati" bir meselede belediyelerin elini taşın altına koymasının vakti geldi de geçiyor!