HİLÂL KAPLAN

Beyin göçü veriyor muyuz?

Beyin göçü, son zamanlarda hükümet karşıtlarının en sık diline doladığı argüman ama hiçbir reel dayanağı yok. Bunu çok basit bir istatistik taramasıyla görmek de mümkün. Türkiye son iki yılda, 158 ülkeye verdiği göçün iki katı kadar göç almıştır, yine söz konusu 158 ülkeden. Sadece son bir yılda Türkiye'den gidenlerin sayısı 330 bin 289 iken, Türkiye'ye göç edenlerin sayısı 677 bin 42.
Rakamlardan da anlayacağınız gibi, bu göç rakamları Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinden gelen sığınmacıları kapsamıyor. Ancak şu da var ki, Somali veya Bosna'dan başarılı öğrenciler gün geçtikçe yüksek eğitim için Fransa veya İngiltere'yi değil, daha sıklıkla Türkiye'yi tercih ediyorlar ve bu da eski sömürgelerinden istediği "verimi" alamayan bazı mahfilleri elbette rahatsız ediyor.
Alanı biraz daha daraltalım: Sadece bir yılda Türkiye'den AB, ABD ve Avustralya'ya göç edenlerin sayısı 26 bin kadar ama bu üç ülkeden Türkiye'ye yerleşenlerin sayısı 50 binin üzerinde. Yaş gruplarına göre de daraltabiliriz: Türkiye'den göç eden 15-29 yaş arası kişi sayısı 50 bin 154, Türkiye'ye göç eden aynı yaş grubundan kişi sayısı ise 89 bin 747. Dolayısıyla bütün bu "beyin göçü" söylemleri son derece temelsiz.
Nitekim Business Insider, ülkesi dışında çalışan kesimler için en ideal 20 ülke arasında Türkiye'ye yer veriyor. Bu çalışmada çok önemli bir parametre var: Düşünce yapısı ve yaşam standardı açısından bir çalışan için en ideal koşulların bulunduğu ülkeler arasında 18. ülke ise yine Türkiye.
Tersine beyin göçünde de iyi bir noktaya geliyoruz. TÜBİTAK başta olmak üzere devlet kurumlarının araştırmacılara verdiği burslar sayesinde, hepsi Türk vatandaşı da olmayan yüzlerce alanında uzman akademisyen ve araştırmacı Türkiye'ye gelmiş bulunuyor.
Kaldı ki bundan 10 yıl önce biyoteknoloji ya da nükleer reaktör gibi alanlarda uzmanlaşmış gençlerimiz mecburen göç ediyorlardı. Bugünse isterlerse yurt dışında eğitimlerini tamamladıktan sonra dönüp kendi alanlarında çalışarak hizmet etme imkânları var.
Şu da var ki Türkiye'de kendi mesleğini yaparak orta veya orta-üst sınıf olmak yerine, Almanya'da tuvalet temizlemeye razı olanlar elbette olabilir. Onları da kendi seçtikleri kaderleriyle baş başa bırakmak gerekir. Fakat bu eğilimin abartıldığı gibi olmadığını da rakamlar gösteriyor.
Ayrıca hatırlatmak gerekirse, pandemi sürecinde en çok küçülmesi beklenen ülkeler arasında üçüncü sırada Türkiye'yi sayıyorlardı. Ne oldu? Ülkemiz geçen sene yüzde 1.8 büyüyerek, Çin'den sonra ikinci sırada yer aldı. En fazla büyüyen OECD ülkesi oldu. Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve ABD'nin daraldığı bir dönemde bu başarıyı yakaladık.
Dolayısıyla işin doğrusunu anlamak için AB fonlarıyla beslenen Youtube kanallarına ya da DW gibi Alman kanallarının yaygaralarına aldanmamak, verilere bakmak gerekiyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.