CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun psikolojisini hiç iyi bulmuyorum. Gün geçmiyor ki ya bir kürsüde ya da bir TV programında bağırıp çağırarak toplumun bir kesimine hakaret etmesin.
Kimler nasibini almadı ki; çiftçiler, öğretmenler, memurlar, hâkimler.. Her biri eğer AK Parti'ye oy veriyorsa Kılıçdaroğlu tarafından satılmışlık veya aptallık anlamına gelecek şekilde suçlandı.
Ve Kılıçdaroğlu en son Cumhur İttifakı'na oy veren vatandaşlara "ahlaksız" diyebildi. Sözleri şöyle:
"Ahlaklı insanlarla çıkış arıyoruz. Bakın blok mlok değil, ahlaklı insanlarla... Ahlaksızlar bir tarafta kardeşim. Ahlaksızlar bir tarafta. Ahlaklı olanlar da burada. Bunların tamamı demokrasiyi savunuyor."
Oy almak istediği insanlara ahlaksız demesi bir yana, bu sözleri psikolojisi iyi olan birinin söylemesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Haksız mıyım?
***
BOĞAZİÇİ'NİN DOKUNULMAZLIĞI
Türkiye'deki elit zümrelerin korunaklı alanlarının başında Boğaziçi Üniversitesi geliyor. O yüzden 1974'e dek yabancıların rektör olarak yönettiği, ondan sonra da 12 Eylül darbesi ürünü YÖK'ün yönlendirdiklerinin seçildiği rektörler sıkıntı yaratmamıştı. Toplantılarında PKK marşlarının söylendiği, YPG saflarında ölen öğrenciler için anma törenlerinin yapıldığı Boğaziçi de kimseyi rahatsız etmemişti.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğitimi ve kariyeri ortada, Boğaziçi'nde yüksek öğrenim görmüş, Routledge'dan kitap çıkartacak kadar liyakat sahibi birisini atadı diye ortalık karıştı.
Eski bir mezun olarak ben Boğaziçi'ne laf söyleyince "yandaş" diye geçiştiriliyorum ama bakın Boğaziçi'nde hocalık yapmış sosyalist Ian Almond, "Yeni Oryantalistler" kitabında Boğaziçi "habitus"undan nasıl bahsediyor:
"İstanbul'da seçkinci bir üniversitede birkaç yıl eğitim verdim ve bazen oradaki kimi profesörlerin dahi İslam karşıtı bakış açısının gücünü görmek şaşırtıcıydı. Müslüman öğrenciler kampüs hayatına yabancılaşmış hissediyorlardı ve fakültedekilerin bir kısmının yaklaşımı bu sorunu çözmeye hiç de yardımcı olmuyordu. Binaya girerken başörtülerini çıkarmak zorunda oldukları için sınıfımdaki kız öğrencilerin ağladıklarını hatırlıyorum... Türk okuyucularıma, Türkiye'nin seküler, kentsel, üst/orta sınıf elitleri arasında kol gezen İslam korkusunun nasıl bir sınıf tasavvuru içerdiğini hatırlatmaya gerek yoktur. Etiler ve Suadiye'de espresso hayranı liberaller için İslam yoksulluk kokar. Müslüman sermayenin ve iktidarın modern Türkiye'de benzersiz seviyelere ulaşması, bu sınıf tasavvurunun yok olduğu anlamına gelmez."
Şunu da belirteyim: Yeni Rektör Melih Bulu'yu tanımam. Lince aldırmayacak kadar sağlam bir karaktere sahip olduğunu umuyorum ve Boğaziçi'nde üniversitenin imajına layık, ilmi ön plana koyan bir yönetim sürdürmesini diliyorum.
***
CAN ATAKLI'NIN ÇARESİZLİĞİ
Kışkırtıcı açıklamalarıyla gündeme gelmeyi seven gazeteci Can Ataklı, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım" demiş. "Artık darbe ihtimalini en az görenlerdenim. Darbe, hem de bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet yok" diye de hayıflanmış. Ancak deprem ve sel gibi doğal afetler ve büyük bir askeri yenilgi olursa Erdoğan düşermiş. "Erdoğan gitsin de ülke elden giderse gitsin" diye özetlenebilecek bu ruh hali aslında muhalefet blokundaki siyasilerin de çaresizliğinin itirafı olması bakımından çarpıcı. Ama insan, "Keşke ülkenizi siyasi amaçlarınızdan daha çok sevebilseydiniz" demeden de edemiyor.