CHP sağ olsun yine kısır bir başörtüsü tartışması ile yeni yıla girdik! Fikri Sağlar'ın "başörtülü hakime güvenmeyeceğini" açıklaması ile ayrıcalıklı sınıfların kerameti kendinden menkul kibrine bir kez daha tosladık.
Daha garibi ise AK Parti-MHP oylarıyla 2008'de çıkan üniversitelerde uygulanabilecek başörtüsü özgürlüğü değişikliğini Anayasa Mahkemesi'ne şikâyet ederek iptal ettiren CHP'lilerin içinde Kemâl Kılıçdaroğlu'nun imzasının olduğunu unutmamızın beklenmesiydi.
Ya da 2012'de, kamuda başörtüsü özgürlüğünü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikâyet edenin bu sefer Kılıçdaroğlu'nun liderliğindeki CHP olduğunu unutmamızın beklenmesiydi.
Veya 2016'da, Kılıçdaroğlu CHP'sinin, poliste başörtüsü serbestisine de "laiklik karşıtı yaklaşım" diyerek itiraz ettiklerini unutmamızın beklenmesiydi.
Tüm bunlar ortadayken, "ajans"ın iki başörtülü kadını Kılıçdaroğlu ve Kaftancıoğlu arasına yerleştirip her şeyi temize çekeceklerini sanması ise en garibiydi. Yetmedi, herhalde CHP "darbelere dayanıklı başörtüsü" icat ettiği için baretlerini ellerinde taşıyan hanımlara Cumhurbaşkanı Erdoğan "vitrin mankeni" dedi diye bir de #ErdoğanÖzürDile diye etiket kastılar.
Erdoğan özür dilemeli; hepimiz dilemeliyiz; hafızamız bir süs balığından daha güçlü olduğu için!
***
Türban değil, başörtüsü!
Türban, yasakçılığın kalesi YÖK'ün kurucusu İhsan Doğramacı'nın, darbeci Kenan Evren'in önerisiyle gündemimize soktuğu nevzuhur bir kavramdır. Yasağın kendisi gibi, ürettiği kavramın da bu topraklarda kökleri yoktur. Amaç, "ninelerimizin başörtüsü" ile şehirli-eğitimli kadınların taktığı başörtüsü arasına ayrım koymak ve ikincisini şeytanlaştırıp yasağı haklılaştırmaktı. Dolayısıyla bugün muhafazakâr seçmene hitap etmek istiyorsanız artık türban-başörtüsü ayrımını bir kenara koyup, başını örten kadınların diliyle konuşmaya başlamalısınız.
Başörtüsü yasağı, milleti "kültürel sömürge" olarak görenlerin, kolonyalistlerin "medenileştirme misyonu"na paralel olarak uygulamayı kendilerine hak gördükleri bir utançtı. Eğer CHP, bu utancın izlerini silmekte kararlıysa, önce on yıllardır acı çektirdiği milyonlarca kadından özür dilemeli ve ayrıştırıcı bir dil kullanmaktan vazgeçmelidir. İşe "türban" kelimesini lügatlerinden silmekle başlayabilirler.
***
Sözcü'ye kızamadım
Sözcü gazetesi, Ayasofya'nın cami olarak tekrar açılmasını, deprem ve koronavirüsle birlikte "yılın felaketleri" listesine koyup manşetten vermiş. Sözcü, Atina merkezli bir gazete olmadığı için doğal olarak tepki çekti. Ertesi gün Sözcü, bunun editoryal bir hata olduğunu ifade ederek özür yazısı yayınladı.
Ancak Ayasofya kararı Meclis'te okunurken HDP'lilerle beraber alkışlamayan CHP'liler, "Erdoğan, Ayasofya'yı açamaz" diyen bir İYİ Parti lideri varken, "Türkiye laik bir Cumhuriyettir" diyerek Ayasofya kararını yorumlayan CHP Grup Başkanvekili varken ben Sözcü'ye de çok kızamadım açıkçası. Siz ne dersiniz?