Lübnan, Birinci Dünya Savaşı sonrası emperyalistlerin toprak paylaşımında Fransa'nın tabağına düşmüştü. İkinci Dünya Savaşı sırasında bağımsızlaşsa da sömürgeci nüfuzu elbette sona ermedi. Gerçi Lübnan Osmanlı himayesindeyken bile emperyalistler "böl, parçala, müdahale et" siyaseti gütmüştü. İngiltereDürzileri, Fransa MaruniHıristiyanları silahlandırmışve iç savaşı kışkırtmıştı. Beyrut'a çıkarılan 6.000 Fransız askeriylebaşlayan, "Beyoğlu Protokolü" ile'özerkleştirilen' Lübnan'ın tarihi sürecini,Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonrasömürgeci düzen izlemişti.
Güneyinde İngiliz mandası altında Yahudilere ait bir devlet kurulması planlanırken, Lübnan'ın da Fransa mandası altında Ortadoğu Hıristiyanları'nın güçlü olacağı bir devlet olması kararlaştırıldı. Tatsız birfıkranın girişi gibi duran "Bir HıristiyanCumhurbaşkanı, bir Sünni Başbakan vebir Şii Meclis Başkanı" olması zorunluluğuo günlerde atılmış nifak tohumlarındandı. 16 mezhebin resmen tanındığı Lübnan, yıllarca süren mezhep savaşları, hiç bitmeyen iç krizleri, Hizbullah'ın silah zoruyla hakimiyeti, vb. ile aslında "nasıl bir arada yaşanmaz" sorusunun acı cevabı gibi... Fransız sömürgeci geçmişi, "Neo-Kolonyalizm"in süren etkileri, Suriye krizininekonomik etkileri ve mülteci yüküderken, ulusal gelirinin %170'inden fazlaborca batmış ülkeyi bir de güzelim başkentinisaniyeler içinde altüst eden patlamavurdu.
Yüzbinlerce kişinin hayatı kararmış olsa da krizi fırsata çevirmeyi bekleyen akbabalar için gün doğmuştu. Macron, o akbabalar içinde ilk harekete geçendi. Arapça "Lübnan yalnız değildir" diye tweet attığının ertesi günü soluğu Beyrut sokaklarında aldı. Harap olmuş başkentin sokaklarını 32 dişini göstererek gezdi. Çünkü çaresiz kalan halkın bir kısmı "Bizi kurtar" diye sesleniyordu. Daha acısı, internettedüzenlenen bir kampanyayaimza atan 40 binden fazla kişi,Lübnan'ın tekrar Fransız mandasıolması için çağrıda bulundu!
Macron, küstahça Lübnan yönetimini işaret ederek, "1 Eylül'e dek vakit veriyorum. Sonuç alamazsak geri döneceğim" dedi. Döndüğünde de "Seni seviyorum Lübnan" diye mesaj yayınlamayı ihmal etmedi. Dünya medyası Macron'a, ziyaretinden ve hükümete sunmayı planladığını ilan ettiği politik anlaşmadan ötürü övgüler yağdırdı. Şayet Cumhurbaşkanı Erdoğan, taziyeiçin Beyrut'a gitmiş olsaydı, önce"bizimkiler", Cumhurbaşkanımızı "Neo-Osmanlıcılık"la itham eder, geçmişiaşmamızı telkin ederdi. Hikâyemizinen acıklı yanı da bu değil mi zaten? Geçmişinden nefret etmesi öğretilen,bugün inatla dünü hatırlatırken, dünemperyalistlerin safında yer alan atalarıgibi kendi ülkesine bilenenler...
Macron, Lübnan'ın içişlerine müdahalesini eleştirenlere karşı da kendini şöyle savundu: "Fransa rolünü oynamazsa, Lübnan'ıniçişlerine karışan İranlılar, Türkler veSuudlar olacak."
Türkiye, Macron gibi PR yapma derdindenöte halka yardım için arama kurtarma ekiplerive tıbbi yardımları ile sahadaydı. Ayrıca MersinLimanı'nın da Lübnan için hizmet verebileceğiaçıklandı.
Ne var ki Lübnan'ın diz çöktürülmesi için bütün şartlar oluşturuldu ve katil olay yerinde. "Lübnan'da ne işimiz var" demek için hazır kıta bekleyen muhalefetimiz ne düşünür acaba?..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.