Esed’le konuşuyoruz
Daha bundan beş yıl önce, PKK ile savaştıkları için Mehmetçiğe "Saray'ın askerleri" diyen CHP de şaşırtmadı. Tam da katillerin verdiği sufleyi tekrarladılar:
"İdlip'de ne işimiz var?" Daha önce de "Afrin'de ne işimiz var?" diye başlayıp, "Afrin merkeze girmeyelim" diye devam etmişlerdi. "YPG mi bize saldıracak?" diye sorup, teröristlere kalkan olmaya kalkmışlardı. Bunlar için "Savaşa Hayır", ordumuz ya PKK'ya ya da Esed'e leşlerini toplattığında akla gelen bir slogandır.
Yetmedi, tüm seçim kampanyalarını Suriyelileri kovmak üzerine bina eden CHP'liler, Türk devleti gitmek isteyen mültecilere sınır kapılarını açtı diye "göçmenlerin hakları"ndan dem vurmaya başladılar. Göçmenlerden alınan bir hak yoktu oysa ki.
Olsa olsa "serbest seyahat hakları" iade edilmişti.
Atatürk'ün kurduğu parti olmakla övünenler, Mustafa Kemâl'in ölüme yaklaştığı günlerde bile geri almak için didindiği Hatay için "Çalınmış vilayet" haberini yapanlara "gazeteci arkadaşlarımız" diyerek sahip çıktılar.
Biz İdlip'den çıksak, yarın Afrin'den çıkmamız için saldıracaklar. Afrin'den çıksak, şehit vere vere Cerablus'tan Azez'den çıkmamızı isteyecekler. Esed'in yerle bir ettiği İdlip'den milyonlarca mülteci sınırımıza akın edecek, ekonmimiz kaldıramayacağı bir darbe alacak. Ve en nihayetinde savaşı tekrar sınır içlerimize soktuklarında, "Şehitler tepesi boş kalacak" vaadinin gereği teröristlerle sandıkta kurdukları ittifakı, hendek kazan 'arkadaşları'yla sürdürecekler.
Gelinen noktada, belki CHP'nin yıllardır istediği şekilde değil ama anladığı dilden Esed'le konuşuyoruz.
Şehitlerimizin haberi geldiğinden bu yana Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki şey yaptı: Önce sınır kapılarını açarak Avrupa'ya, "Yanımda değilsen sen de yanarsın" dedi ve oradaki CHP zihniyetli Avrupa devletlerini yola getirdi. Nitekim bebekler soğuktan donarken, sınırımıza 1 milyon mülteci yığılmışken sesini çıkarmayan Birleşmiş Milletler, bir gecede ABD, Britanya, Belçika, Almanya ve Fransa'nın çağrısıyla BM Güvenlik Konseyi'nde İdlib toplantısı yaptı.
Erdoğan'ın yaptığı ikinci şey ise "Başkomutan" olarak yönettiği ordumuzun Esed rejimine ait stratejk hedefleri ve ağır silah üretim ve depo merkezlerini vurması oldu.
Böylelikle üç general dahil binlerce rejim askeri öldürüldü. Kimyasal silah ve varil bombası üretim merkezleri, Neyrab askerî havaalanı, Minnag Hava Üssü ve Halep Havalanı nerdeyse kullanılamayacak hale getirildi. Rejimin askeri araç kabiliyetinin yüzde 8'ini bitirdiğimiz söyleniyor.
Size şöyle özetleyeyim: Ordumuzun üç günde rejime verdiği askerî zarar, tüm dünyanın 9 yıldır aralıklarla yaptığının toplamından daha fazla...
CHP'ye çağrım, aklını başına toplamasıdır.
Meclis oturumunda, "Bugün Suriye'ye savaş açsak banko Esad'ı tutarım" diyen milletvekillerinin ağzıyla değil, şehadete yürümeden ailesine attığı son mesajında, "Sizden tek ricam, lütfen "İdlib'de ne işimiz var" diyenlerden olmayın. Gittim, gördüm.
Tam da olmamız gereken yerdeyiz" diyen İdlib şehidimiz Nihat Kara'ya lâyık biçimde konuşmasıdır.
Allah, hepimizi onların mücadelesine lâyık etsin.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Herr İmamoğlu, die Rolltreppen funktionieren nicht (Sn. İmamoğlu, merdivenler çalışmıyor) (26.11.2024)
- Trump müesses nizamla savaşırsa dünya kazanır (08.11.2024)
- Avrupa’ya sızan İsrail casusları (06.11.2024)
- ‘Kutsal işgal’ (05.11.2024)
- Göbeğimizi kendimiz keseceğiz (01.11.2024)
- Trump mı, Harris mi? (30.10.2024)
- Cehennem odunu (22.10.2024)
- Discord ve ebeveynler (11.10.2024)
- Ambargo böyle kaldırılır (09.10.2024)
- 7 Ekim’de başlamadı (08.10.2024)