Ben bir çadırda doğdum. Biz asker çocukları böyleyizdir, bulduğumuz çadırda doğarız (...) Neden çadırda doğdum? Alman saldırısı bekleniyor; babam asker malum. Ege'de savunmak üzere siperlerdeler, mevzi tutmuşlar. Aileler de mümkün olduğu kadar yakın bir noktada, çadırlarda kamp kurmuşlar. Annem, kocasının yanında, cephedeki askerlerin gerisinde, karnı burnunda... Bir gece, doğa doğa, her zamanki gibi bulmuşum sabahın ikisini, üçünü. Ellerinde fenerler doğum gerçekleşmiş." Cephe gerisinde, sabahakarşı doğan o küçük bebek AlevAlatlı'ydı. Kendisinin kâlemle verdiğimücadeleyi, doğum hikâyesindendaha güzel anlatan bir metaforyoktur sanırım: Şafağı beklerken, cephedekibir çadırda, teyakkuzda...
Turkuvaz Kitap'tan ilk iki cildi çıkan ama 6.500 sayfası hazır olan ve 11 cilt olması planlanan külliyatı, Alev Alatlı'nın sürdürdüğü Türkiye nöbetindeki şafağı çağırma çabası olarak okuyorum. Alatlı'yı okurken, kendisinin de büyükilham aldığı Cemil Meriç'i okuyuşlarımadönüyorum. İkisi de Balkan Harbi sırasındagöçen ailelerden, biri cephede diğeri Fransızmandası altında doğuyor. Meriç, sağsoltanımlamasına 'deli gömleği' desede nominal olarak alırsak yazgılarındakidağılım da benzer: "Sol mahalleden sağmahalleye geliyorlar."
Meriç'e solcular onu çok iyi anladıklarıiçin kızıyorlar, sağcılar ise idraketseler bile 'sol' hakkında söylediklerinemesafeliler. Gerçi bugün aynı yerdeolduğumuzu sanmam. Sol entelijansiyaartık Meriç'i nerdeyse okumuyor. AB fonları ile AmerikanBüyükelçiliği yolları daha tatlıolduğu için "Vatanlarını yaşanmazbulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır"cümlesini etekemiğe büründürmekle meşguller. Sağ entelijansiya ise "Bu Ülke"nin çağırdıklarını,Erdoğan'ın mücadelesiyle daha iyianlamaya başlamış olsa da, artık sınıf atlamışolmanın da perçinlediği entel kibirlerindenya burun kıvırıyorlar ya da 'karşı mahalle,bakın ben de sizin boyunuza geldim"diyerek indikleri çukurdan el sallıyorlar.
Nasıl ki sol entelijansiya, Meriç'in Saint-Simon veya Joseph Proudhon hakkında yazdığı eserleri yok saydıysa, bugün de Alatlı'ya karşı kapı-duvarlar veya üç beş gevşeğin sataşmalarından öteye geçemiyorlar. Sağ entelijansiyadan ise Alatlı kadar gür ve komplekssiz, bu halkın kendi şartlarını ortaya koyarak varolma mücadelesi için ses veren sayısı her gün azalıyor.
"İstisnalar müstesna" ya da "kendisine taş isabet etmeyen, üstüne alınmasın" diyerek bu bahsi kapatalım.
Rahmetli Meriç der ya; "Zavallı Namık Kemâl, 'Avrupa, Şark'ı tanımaz!' diye feryat eder; hakikatteAvrupa'yı tanımayan bizdik, tanımayanve uzun zaman tanımayacak olan. Mağlubiyetimiz, geniş ölçüde bu gafletineseri."
Alev Alatlı da bu külliyatla âdeta "artık tanıyalımve kuşanalım" diyor. Batı tarihinin içinden yürüyerekadım adım günümüze varıyor, geleceğenasıl koşacağımızı haykırıyor ve hatırlatıyor: "Bir savaş ancak son asker de gömüldüğüzaman bitmiş sayılır."
Nasihatnamelerin ilk iki cildi "Fesüphanallah" ve"Hafazanallah" tüm kitapçılarda; kendinize bir iyilikyapın ve okuyun.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.